Bir zamanlar Rusya'nın kolonisi olan Alaska, Donald Trump-Vladimir Putin görüşmesi için ideal bir yer. Peki Alaska'nın ABD ve Rusya açısından anlamı ne?
ABD Başkanı Donald Trump, Washington'dan Cuma günü ABD'nin Alaska eyaletinin en büyük kenti Anchorage'in kuzey ucuna yaklaşık 5 bin 400 kilometre, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de Kremlin'den yaklaşık 7 bin kilometre uçakla seyahat etmek zorunda kalacak. Buluşma yeri ise Elmendorf-Richardson Askeri Üssü olacak. Amerika'nın kuzeybatı ucundaki bu subarktik bölgede her iki devlet başkanı ve heyetleri de birbirlerine yabancılık çekmeyecek.
Vladimir Putin ve Donald Trump Kasım 2017 tarihli Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü'nün zirvesinde - Fotoğraf: Jorge Silva/Reuters Pool/dpa/picture alliance
Çünkü Trump'ın Putin'i ağırlayacağı Alaska, coğrafi olarak ideal bir yer olmasının ötesinde her iki ülke açısından tarihsel bir anlam taşıyor.
Rusya Alaska'yı nasıl keşfetti?
Yaklaşık 10 bin yıl önce son buzul çağının sonuna kadar, bugünkü Rusya'nın uzak doğusu ile Alaska arasında bir kara köprüsü bulunuyordu. İlk insanların muhtemelen bu yoldan Amerika kıtasına ayak bastığı tahmin ediliyor. Ancak deniz seviyesi yükselince günümüzde Bering Boğazı olarak anılan yer geçilmez hale geldi ve Alaska'daki yerli halk bir süre dış dünyadan izole yaşamak zorunda kaldı.
Alaska ve Rusya arasında bulunan aynı adlı ada zincirinin sakinleri Aleutlar, bu topraklara "Alyaska" adını vermişlerdi. Eyaletin bugünkü adı da buradan türedi.
On binlerce yıl sonra, 18'inci yüzyıla gelindiğinde Rus Çarı Büyük Petro, 1725'te denizci Vitus Bering'i bir keşif seferine gönderdi; burayı geçmeyi başaran Rus denizcinin adı da daha sonra boğaza verildi. Rus denizciler yıllar içinde peyderpey Alaska'nın çeşitli yerlerine ayak bastı, yerleşim yerleri kurdu ve kürk ticaretine girdi.
Çar I. Pavel de 1799 yılında bir Rus girişimi olan Rus-Amerikan Kumpanyası'na kolonileştirdiği bölgenin ticaret tekelini verdi ve oluşum daha sonra kolonideki idari işlevleri de üstlendi.
18. yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise Rus sömürgecilerin fok ve su samurlarını aşırı avlaması nedeniyle kürk ticaretinden elde edilen gelir azalmış, Rusya, dönemin Kırım Savaşı nedeniyle ekonomik olarak zor duruma girmişti. Çarlık bu nedenle Alaska'yı kârlı bir şekilde satmak istedi. İlk olarak o dönemde Kanada'yı yöneten Büyük Britanya bu satışa ilgi gösterdi. Ama ABD, o dönem için büyük bir meblağ olan 7,2 milyon dolar teklif edince bölgeyi satın alan taraf oldu.
Alaska'nın satın alınmasına karşılık ABD'ye verilen 7,2 milyon dolarlık fatura - Fotoğraf: CPA Media/Pictures From History/CPA Media Co. Ltd/picture alliance
Trump dönemi: Petrol ve ABD'nin en yüksek dağı
Alaska, 1967'de büyük petrol yatakları keşfedilene kadar uzun süre verimsiz, çorak bir arazi olarak kabul edildi. İklime büyük zarar veren petrol bulunduktan sonra Alaska'nın ekonomisi yeniden canlanmaya başladı. Trump, 20 Ocak 2025'te göreve başladıktan birkaç saat sonra ise Alaska'da petrol ve gaz üretimini genişleten bir kararname çıkardı. Doğanın korunmasını öngeren yasal düzenlemeleri de gevşetti.
Trump, göreve başlarken yaptığı konuşmada Alaska'nın ve tüm ABD'nin en yüksek dağının adını da McKinley Dağı olarak değiştirmek istediğini ilan etti. Bu, dağın eski Başkan Barack Obama'nın yerli adı Denali'yi geri verinceye kadar 1917'den 2015'e kadar kullanılan ismiydi. ABD'nin 25'inci başkanı olan William McKinley, Trump'ın en sevdiği başkanlardan biri. Dış politikada gümrük vergilerini baskı aracı olarak kullanan McKinley, ABD topraklarını Hawaii'nin yanı sıra Pasifik ve Atlantik'teki diğer adalarla genişletmişti.
ABD'nin en yüksek dağı McKinley, Denali Ulusal Parkı'nda yer alıyor - Fotoğraf: Joe Sohm/Newscom World/IMAGO
Ortodoks kiliseleri, füze üsleri ve siyasi mülteciler
Rusya ise Alaska'da, Amerikan bayrağı altında da varlığını hissettirdi. Bölgede bugün hâlâ yaklaşık 80 Rus Ortodoks cemaati ve çok sayıda Ortodoks kilisesi var.
Hatta Soğuk Savaş döneminde Avrupa'daki Demir Perde'nin karşılığı olarak Bering Denizi'nde bir "Buz Perde" vardı. Çünkü Alaska, Sovyet saldırısı durumunda birdenbire Amerika kıtasının ilk savunma hattı haline gelmişti. ABD ordusu bu eyalette, Anchorage yakınlarındaki Elmendorf-Richardson gibi askeri üsler, radar tesisleri ve füze üsleri kurdu.
Elmendorf-Richardson Askeri Üssü'ndeki ABD askerleri - Fotoğraf: Airman 1st Class Andrew Britten/U.S. Air Force/Wikipedia
Alaska kökenli Cumhuriyetçi Sarah Palin de 2008 yılında başkan adayı John McCain'in başkan yardımcısı adayı olarak yarışırken o dönemde Rusya'nın ABD'nin "komşusu" olduğu uyarısında bulunmuştu. O dönem Alaska Valisi olan Palin, bu sözleriyle o dönem Gürcistan'ı işgal eden Rusya'ya karşı daha fazla kararlılık gösterilmesi gerektiğine işaret etmiş, Gürcistan ile Ukrayna'nın NATO'ya kabul edilmesini talep etmişti. Gerçekten de Bering Boğazı'nda birbirinden sadece üç kilometre uzaklıkta bulunan Diomedes Adaları'nın büyük olanı Rusya'ya, küçük olanı ise Alaska'ya, böylece de ABD'ye ait.
Ekim 2022'de de tamamen farklı koşullar altında iki Rus bu komşuluğu kullandı: Küçük bir tekneyle Rusya'dan Alaska'ya ait Saint Lawrence Adası'na geçerek Ukrayna'daki savaştan kaçtılar.
Alaska'daki ilk tarihi buluşma değil
Putin, Anchorage'da bir ABD başkanının ağırladığı ilk yabancı devlet başkanı olmayacak. Eylül 1971'de Japon İmparatoru Hirohito, bu unvanla ilk yurt dışı gezisini buraya yapmış ve dönemin ABD Başkanı Richard Nixon ile görüşmesinin ardından Londra, Bonn ve Paris'e geçmişti.
Putin'in bugün İngiltere, Almanya veya Fransa'ya seyahat etmesi ise mümkün değil. Ukrayna'da başlattığı savaş nedeniyle hakkında uluslararası yakalama emri bulunan Putin, bu üç ülkeden birine ayak bastığında gözaltına alınıp Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne iade edilebilir.
ABD ise bu mahkemeye taraf almadığı için Putin'in Alaska'da gözaltına alınma gibi bir durumu söz konusu değil.
KAYNAK: Deutsche Welle Türkçe Yayını