Pelin ÜNKER
DW Türkçe
Türkiye'de yargı kararlarının uygulanmaması uzun süredir hukuk devleti tartışmalarının merkezinde. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) verdiği kararların yerine getirilmemesi, ulusal ve uluslararası hukuk açısından ciddi eleştirilere yol açıyor.
Örneğin,AİHM 10 Aralık 2019'da iş insanı Osman Kavala'nın tutukluluğunun hak ihlali olduğuna hükmetti ve derhal serbest bırakılmasını istedi. Ancak Kavala hâlâ cezaevinde. AİHM Büyük Dairesi 22 Aralık 2020'de HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın siyasi gerekçelerle tutuklandığını tespit ederek tahliyesine karar verdi. Bu karar da uygulanmadı. AYM ise Milletvekili Can Atalay hakkında 25 Ekim 2023'te aldığı kararda, seçilmiş bir vekilin dokunulmazlık hakkının ihlal edildiğini belirterek tahliyesine hükmetti. Buna rağmen Atalay cezaevinden çıkamadı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bu tartışmaların merkezinde yer aldı. Daha önce AYM için "Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum" açıklaması yapan Erdoğan, önceki gün yaptığı konuşmada da yargının "Türkiye'de hiç kimse hukukun kapsama alanı dışında değildir. Mahkeme kararlarını eleştirmek ayrı şeydir; tanımamak ayrı şeydir… 'Ben mahkeme kararlarını tanımıyorum' demek, hukuk devletine açıkça kafa tutmaktır" ifadelerini kullandı.
İçişleri Bakanlığı da CHP davası sonrası yaptığı açıklamada mahkeme kararına uyulması çağrısı yaptı.
CHP İstanbul İl Kongresi'ne ilişkin asliye hukuk mahkemesinin verdiği tedbir kararı, Türkiye'de yargının siyasallaştığına dair tartışmaları yeniden gündeme taşıyor.
Hem CHP davasını hem de genel olarak yargı kararlarının uygulanma biçimlerini DW Türkçe'ye değerlendiren Avukat Akın Atalay, bir yandan AİHM ve AYM kararlarının yok sayıldığını, öte yandan bir asliye hukuk hakiminin verdiği geçici tedbir niteliğindeki bir ara kararının devletin kolluk gücüyle uygulanmaya çalışıldığını belirtiyor. Ona göre bu durum, ana muhalefet partisine yönelik siyasi bir operasyonun "en net" göstergesi.
CHP İstanbul İl Merkezi, kayyım Gürsel Tekin'in beklendiği gün polis ablukasına alındı.Fotoğraf: Dilara Acikgoz/REUTERS
CHP İstanbul İl Kongresi davası
Atalay'ın aktardığına göre, İstanbul'da bir asliye hukuk mahkemesinde 8 Ekim 2023 tarihinde yapılan CHP İstanbul İl Kongresi ile ilgili olarak 15 Ağustos 2025'te bir il delegesi tarafından dava açıldı. Delege, iki yıl önceki kongrede alınan kararların iptalini ve bu kararların durdurulmasını istedi. Ayrıca geçici tedbir talebinde bulundu.
Atalay, mahkemenin daha önce benzer taleplerin reddedildiğini, ancak bu kez davanın açılmasından sadece 15 gün sonra kongrede seçilen il başkanı ve yöneticilerin geçici olarak görevden uzaklaştırılmasına ve yerlerine beş kişilik kayyım heyeti atanmasına karar verdiğini aktarıyor.
Davayı açan il delegesinin, kongrede alınan kararların menfaat temini yoluyla delegelerin iradesinin sakatlanarak haksız oy temin edildiği ve bunun da seçimlere hile karıştırılmasına yol açtığı iddiasını öne sürdüğünü ifade eden Atalay, iptal konusunda henüz bir karar verilmediğini, davanın devam ettiğini vurguluyor.
Atalay'a göre, bu gerekçelerle verilen tedbir kararı olağan bir yargı süreci değil "siyasal operasyon" niteliği taşıyor.
Mahkeme kararının ardından CHP İstanbul İl Başkanlığı polis ablukasına alındı. Çevik kuvvet ekipleri biber gazıyla partilileri dışarı çıkarırken kayyım heyetinde yer alan Gürsel Tekin polis eşliğinde binaya girdi; bu tablo kararın uygulanma biçimine dair tartışmaları daha da derinleştirdi.
CHP İstanbul İl Kongresi'ne ilişkin kararın uygulanma biçimi tartışmaları beraberinde getirdi.Fotoğraf: Kemal Aslan/AFP
Tedbir kararlarının uygulanması nasıl mümkün?
"Kaldı ki, devletin polisinin bir tedbir kararının uygulanması için seferber edilmesinin kanun gereği olduğunu söylemek de mümkün değil" diyen
Atalay, "Çünkü ihtiyati tedbir kararlarının uygulanması sadece ve sadece davacının bu hususta icra memurluğuna başvurmasıyla mümkün" diye ekliyor.
Atalay'a göre başvuru yedi gün içinde yapılmazsa karar kendiliğinden ortadan kalkıyor. Bu nedenle kayyum heyeti, kolluk güçleri hatta mahkemenin bile kendiliğinden harekete geçme yetkisi bulunmuyor.
"O tedbir kararıyla kayyum heyeti olarak atanan kayyumların da kolluk kuvvetlerinin de hatta kararı veren mahkemenin de kendiliğinden biz görevliyiz, mahkeme kararını uygulayacağız demek ve harekete geçmek yetkisi ve görevi yoktur."
Tedbir talebinde bulunan davacının tedbir kararının uygulanmasını istemesi ve tedbir kararına uyulmaması halinde ise yaptırımın ancak davacının şikayetiyle gündeme gelebileceğini, bu durumda mahkemenin karara aykırı davrananlar hakkında altı aya kadar disiplin hapsi verebileceğini belirtiyor. Bunun da ancak bir yargılama sonucunda mümkün olduğunu dile getiriyor.
ReklamYSK ile ortaya çıkan çelişki
Atalay, asliye hukuk mahkemesinin verdiği tedbir kararları arasında İstanbul'daki ilçe kongrelerinin tedbiren durdurulmasının da bulunduğunu hatırlatıyor.
"İlçe seçim kurulları bu karara dayanarak kongreleri durdurma kararı aldı. Ancak Yüksek Seçim Kurulu (YSK), bu kararları tam kanunsuzluk sayarak ortadan kaldırdı. Yani tedbir kararının bu bölümünü kadük hale getirdi, uygulamadı."
Atalay, YSK'nın, seçimlerin il-ilçe seçim kurulları ve YSK denetiminde yürütülen süreçler olduğu için böyle bir karar verdiğini, bu durumda ortaya çıkan çelişkinin "hukuki garabet" olduğunu belirtiyor.
"Ne olacak şimdi, YSK üyeleri hakkında tedbir kararına uymadı diye disiplin hapsi mi gündeme gelecek?" diye soran Atalay, ekliyor:
"Bir asliye hakimi eliyle ana muhalefet partisine yönelik siyasi operasyon yapılması, yargıyı içler acısı bir konuma düşürmüştür."
15 Eylül'deki CHP Kurultayı'nın ipaline ilişkin davanın sonucu merakla bekleniyor. Fotoğraf: Yagiz Gurtug/NurPhoto/picture alliance
Ankara'daki kurultay davası ve Bahçeli'nin açıklaması
Atalay, İstanbul'daki davaya benzer şekilde Ankara'da da 2023 CHP Kurultayı'nın iptali için dava açıldığını hatırlatıyor. Şimdiye kadar bu davada karar verilmediğini belirtiyor.
"Diyelim ki 15 Eylül'de iptal kararı verildi. Mevcut genel başkan ve genel merkez yönetimi bu kararla otomatik olarak görevden uzaklaştırılmış olmaz. Çünkü Türk hukukunda bu tür iptal kararları kesinleşmeden, yani istinaf ve temyiz aşamaları tükenmeden uygulanamaz."
Atalay, eğer siyasi operasyonun maksadı bir an evvel genel merkezi de devre dışı bırakmak ise iptal kararıyla birlikte veya İstanbul'dakine benzer bir ihtiyati tedbir kararıyla genel başkan ve merkez yöneticilerinin görevden uzaklaştırılabileceğini dile getiriyor. Bu durumda görevden uzaklaştırılan yöneticilerin yerine kayyım heyeti atanacağını, eski yönetimin göreve dönmeyeceğini ve iptal kararı kesinleşince yeni kurultay ve seçim yapılacağını belirtiyor. "O tarihe kadar da partiyi yönetecek kişiler ismi ne olursa olsun, kim atanırsa atansın hukuki ve kanuni sıfatı yönetim kayyımıdır" diyor.
Atalay'a göre, 15 Eylül'de kayyım heyeti atansa bile, CHP delegelerinin salt çoğunlukla seçimli olağanüstü kurultay talep etmesi nedeniyle 21 Eylül'de yapılacak olağanüstü kurultayın hukuken durdurulması mümkün değil. Ancak "kanunun arkasından dolanarak, muvazaa yoluyla" ve olağanüstü kurultayı durdurmaya yönelik yeni bir tedbir kararı çıkarılarak sürecin engellenmeye çalışılabileceğini de dile getiriyor.
"CHP'yi siyaseten iktidarın istediği ve belirlediği kişilere -yargı araçsallaştırılarak- devretmek asla mümkün olamaz denilemez. Çünkü yaşananlara bakınca Türkiye'de hukuken mümkün olmayacak her şeyin yargı içinde oluşturulan yapı ve bu yapının talimatları çerçevesinde gereken kararları veren mensuplarınca mümkün hale getirildiği ilk kez olmuyor."
Bu tartışmalar sürerken MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bir söyleşide "İstanbul İl Kongresi ile ilgili mahkemenin verdiği kararın Ankara'da kurultayla ilgili görülen davayı da etkilemesi ve benzer bir sonuca yol açması lazım" dedi. Bahçeli'nin sözleri, davanın iktidar cephesinde nasıl çerçevelendirildiğini ortaya koydu. Tüm bu tablo toplumun yargıya güveninin neden zedelendiği sorularını yeniden gündeme taşıyor.