Fundanur Öztürk / BBC Türkçe
@fundanurozturk
"Eskiden Türkiye'de olanları bir başkasının hikayesi gibi izlerdik. Artık biliyoruz ki bu hikaye, bizim de hikayemiz. Çünkü biz bu filmi Türkiye'de gördük."
Girne'de buluştuğum sivil toplum aktivisti Emete İmge, adanın kuzeyinde haftalardır süren "yaşam tarzı ve laiklik" tartışmalarını bu cümlelerle yorumluyor.
Kıbrıs'ın kuzeyindeki ada halkı, haftalardır tarihinde hiç görülmemiş laiklik tartışmaları ve protestolarına şahitlik etti.
Bir ortaokul ve lisede iki kız öğrencinin okula baş örtüsüyle girmek istemesiyle başlayan tartışmalar ilk önce sokak eylemlerine, akabinde ilgili tüzük değişikliğine yol açtı.
Ada halkıyla yaptığım görüşmeler sırasında hemen hemen bütün kesimlerden aynı cümleyi işittim:
"Esasen Kuzey Kıbrıs'ta baş örtüsü sorunu diye bir şey yoktur ve hiç olmamıştır."
Pek çok kişi, Türkiye'de üniversitelere baş örtüsüyle girmek yasakken, Kıbrıs'ta bunun öteden beri mümkün olduğunu söyledi.
Sendikalar ise kamuda baş örtüsünün serbest olduğunu, hatta eğitim sendikalarına üye bazı öğretmenlerin derslere baş örtüsüyle girebildiğini söylüyor.
Fakat son yaşananların ada halkını bu konuda ikiye böldüğü görülüyor.
Kimileri orta okul ve lise öğrencilerinin baş örtüsüyle okula girmesinin laik eğitime aykırı bulurken kimileri ise kişilerin özgürlüklerinin kısıtlanamayacağını söylüyor.
Haftalar süren tartışmaların ardından hükümetin yaptığı tüzük değişimiyle birlikte, adanın kuzeyinde artık lise öğrencileri baş örtüsüyle okula gidebiliyor.
Orta okullarda bu izin okul idarelerine bırakılmış durumda.
Eğitim sendikalarının bu tüzüğe itirazı ise sürüyor ve okullardaki öğretmen grevleri devam ediyor.
Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Örgütlenme Sekreteri Akgün Kaçmaz, sadece başörtüsü konusunda değil, eğitimin bütününü etkileyen bir "Sünni-İslam dayatması" olduğunu söylüyor.
Eğitimin ideolojik dayatmalara maruz kaldığını belirten Kaçmaz, adadaki laik eğitimin AKP etkisinde dinselleştirildiğini, ancak 18 yaşından önce okullara başörtüsünün girmemesi gerektiğini savunuyor:
"Her şey eğitimle başlar ve biz bu yapılanın masumane olmadığını – bir dayatma ve dönüşüm olduğunu düşüyoruz."
"Biz seküler ve laik bir cumhuriyetiz. Okullarımız ve en önemlisi toplumumuz bu hayat tarzını benimsemiştir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise 3 Mayıs'ta Lefkoşa'da katıldığı Teknofest'te, "Sendikacılık yapmaya kimse mani olamaz. Ama sen kalkıp da Kuzey Kıbrıs'ta kızlarımızın başörtüsüyle uğraşmaya kalkarsan, karşında bizi bulursun" dedi.
'Muhafazakarlaşma artıyor'
Okullarda başörtüsüne itirazın altında, 'adanın son yıllarda giderek muhafazakarlaştığı' iddiası ve bundan duyulan endişe yatıyor.
Kuran kursları ve cemaatlerin sayısındaki artış, gündelik yaşamda daha sık kullanılan 'muhafazakar dil' ve özellikle kamu çalışanları arasında görülen 'kılık kıyafet değişimi' en çok dile getirilenler arasında yer alıyor.
Emekli Gazeteci Belgin Demirel, "Giderek muhafazakarlaşan toplumsal yaşamın emarelerini görüyoruz. Hiç ummadığımız insanlar, gündelik yaşamda muhafazakar bir dil kullanmaya başladı" diyor.
Demirel, "Daha çok yoksul öğrencilere hitap eden, tüm yazı kaplayan Kur-an kurslarını cazip kılmak için çocuklara bisiklet ve tablet hediye ediliyor. Tarikatlar artık iyi çalışıyor" diyor.
Emekli kamu çalışanı Sadiye İbretler ise özellikle kamudaki kılık kıyafet değişiminin oldukça çarpıcı ve ani bir biçimde gerçekleştiğini söylüyor:
"Siyasi çıkar beklentisinde olanların, yaz sıcağında uzun kollu gömleklere geçtiğini gördük."
"İki gün önce başka giyinen insanlar, belki de makam beklentisiyle hemen değişimin parçası oldu."
Emete İmge ise, herhangi bir çıkar amacıyla olmasa dahi ada halkının yıllardır süregelen "toplum mühendisliği" etkisi altında kaldığını belirtiyor:
"Türkiye'de yaşananların ve Türk televizyonlarının etkisindeyiz. Tarikatlar ve sosyal mühendislik amacıyla adada bulunan kişilerle bir şekilde etkileşiyorsunuz ve kimse zorlamasa dahi etkileniyorsunuz."
Sivil toplum aktivisti Emete İmge
'Ağaç yaşken eğilir, başörtüsüne karışılamaz'
Kıbrıs'taki başörtüsü, laiklik ve giderek artan AKP etkisi tartışmalarının 'Rum yanlısı' kişiler tarafından bilerek kışkırtıldığını savunan vatandaşlar da bulunuyor.
Gazimağusa'da konuştuğum esnaf Kürşat Can, Türkiye ve Türk askerini adada istemeyen kişilerin bu tartışmaları 'körüklediğini' savunuyor.
"Adada kesinlikle başörtüsü sorunu yokken Rum sempatizanı bu kişiler toplumu provoke ediyor. 2-3 sendikanın abarttığı bu konu bizim çok ağrımıza gidiyor."
"Ağaç yaşken eğilir, bir çocuk başını örterek ortaokula gidebilir ve ailesinden gördüğü dini terbiyeden dolayı kapanabilir. Buna kimse karışamaz."
"Bir kız 12 yaşında da kapanabilir 15'inde de. Müslümanlığın şartı bellidir."
Girne Amerikan Üniversitesi'nde okuyan 27 yaşındaki başörtülü üniversite öğrencisi Yıldız ise bu tartışmalar karşısında bir nevi 'dejavu' yaşadığını anlatıyor.
Türkiye'deki lise eğitiminin ilk yılında okul servisine kapalı bindiğini, fakat okulda başını açmak zorunda kaldığını anlatan Yıldız, Türkiye'deki özgürleşmenin burada da yaşanmasından mutlu olduğunu söylüyor:
"Bizler lisede başımızı açar, serviste yeniden kapanırdık. Öğretmenlerimiz okula perukla gelmek durumundaydı, sonra özgürleştik."
"Bu tartışmanın artık geride kalmış olması gerekir. Nasıl açık kişilere saygı gösteriliyorsa, tesettürlülere de saygı gösterilmeli."
Demografi nasıl değişti?
Ekim ayında gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken, ana muhalefet partisi lideri ve cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman'ın birinci sıradaki vaadi, adanın kuzeyinde bir nüfus sayımı yapmak.
En son nüfus sayımının 2011 yılında yapıldığı düşünüldüğünde, kuzeyde kaç kişinin yaşadığı sorusu uzun süredir belirsizliğini koruyor.
Bunun yanı sıra, adada yoğun bir göçmen nüfusunun olduğu görülüyor.
Girne'de çoğunlukla turistik otel ve tesislerde çalışan göçmenler, Lefkoşa'da ise restoranlar ve diğer hizmet sektöründe yoğunlaşıyor.
Oslo Uluslararası Barış Anlaşmaları Enstitüsü (PRIO) Kıbrıs Merkezi'nden araştırmacı Mete Hatay, bağımsız araştırmalara göre kuzeyde "de facto" – ikamet edip etmediğine bakılmaksızın ülkede bulunan kişi sayısının 600 bine yakın olduğunu söylüyor.
Ancak son 10 yılda nüfusun iki misli arttığını belirten Hatay, bunda turizm, inşaat ve eğitim sektörlerindeki büyümenin etkili olduğunu kaydediyor.
Hatay, üniversitelerde 100 bine yakın öğrenci bulunduğunu ve bunların bir kısmının okuldan sonra kayıtsız olarak işgücüne katıldığını söylüyor.
Turizm sektörünün hem işçi hem de turist getirdiğini söyleyen Hatay, kuzeyde toplamda kayıtlı yabancı işgücü sayısının 80 bin civarında olduğunu kaydediyor.
İnşaat sektöründe ise Pakistan vatandaşları başta olmak üzere kayıtlı çalışma izni olan 25 bin Asyalı olduğunu belirtiyor.
Elbette Kıbrıs en çok, Türkiye'den göç edip kuzeyde vatandaşlık alanlara ev sahipliği yapıyor.
Hatay, yaklaşık 600 binlik nüfusun yalnızca yüzde 27-28 civarının 'kök Kıbrıslı' olarak tarif edilen doğma büyüme ada halkından oluştuğunu söylüyor.
Adada 250 bin civarında KKTC vatandaşı olduğunu, bunların 150 binin kök Kıbrıslı, 100 bininin ise sonradan vatandaşlık almış -çoğunlukla Türkiye kökenli- kişiler olduğunu kaydediyor.
Peki, sonradan vatandaşlık almış nüfus, seçim sonuçlarını nasıl etkiliyor?
2020 seçimlerinde 67 bin oy olarak seçilen Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, rakibi Mustafa Akıncı'yı 4 bin 200 oy farkla geride bırakmıştı.
Farkın bu kadar az olması, adanın değişen demografisinin siyasi iradeye etkisi üzerindeki tartışmaları artırdı.
Konuştuğum pek çok kişi, yönetimi 'çok kolay' vatandaşlık vermekle eleştiriyor hem de ada halkının iradesinin göç yoluyla sakatlandığını düşünüyor.
Hatay'a göre kuzeydeki seçmenin yüzde 60'ı hala Kıbrıslı Türk, ancak bu oran hızla geriliyor.
Son 10 senede ortalama 45 bin kişiye vatandaşlık verildiğini söyleyen Hatay, her yıl ortalama yeni 4.500 kişinin vatandaşlık aldığını anlatıyor.
Masasında AKP'li siyasetçilerin fotoğrafını tutan Gazimağusa'da esnaf Ali Tayyar, Türkiye'nin adaya desteğinden mutlu olduğunu söylüyor.'
Siyasi irade ve toplumsal yaşam AKP etkisi altında'
Ada halkı AKP'nin adada artan siyasi etkisi ve nüfuzu konusunda da ikiye bölünmüş görünüyor.
Türkiye'nin sağladığı mali, iktisadi ve her türlü altyapı yatırımlarının ada için vazgeçilmez önemde olduğunu düşünenlerin yanı sıra, bu yatırımların işlevsiz olduğunu ve siyasi iradenin etki altında bırakıldığını savunanlar da var.
İşçi ve Emekçi Sendikaları Federasyonu (KİEF) Başkanı Güven Bengihan, adanın kuzeyinin Türkiye'nin bir alt yönetimi gibi görüldüğünü söylüyor:
"Kurultayda üçüncü gelen kişi başbakan oldu, çünkü kimin başbakan olacağına bile AKP karar veriyor. Yaşam biçimimiz ve siyasi irademiz baskılanıyor."
"Adada fiziki şartları uygun okul yokken, çocuklar prefabrik sınıflarda ders görürken, camii ve külliye yapımı son hız devam ediyor. 20 yıldan beri yapılmış bir devlet hastanesi yok."
Aktivist İmge adanın kurumlarına, demografisine ve yöneticilerin seçilmesine kadar yoğun bir AKP hükümeti etkisi altında olduğunu savunuyor:
"Burada Türkiye'nin her zaman müdahalesi oldu, bu bilinir ve kabul de edilir. Ancak Türkiye'nin yapma biçimi eskiden daha nezaketliydi."
"Bizim yöneticilerimiz de eskiden ortaya bir kimlik koyardı. Son zamanlarda istediklerini döve döve yaptıklarını hissediyoruz."
"Buradaki yöneticileri ve halkın taleplerini değersizleştirerek ve bizi sokağa dökerek yapıyorlar."
Lefkoşa'nın ara sokaklarında bir kahvehanede sohbet ettiğim kişilerde ise yakın zamanda gerçekleşen Teknofest'in heyecanı görülüyor.
Hemen hepsi, Türkiye ve adaya yaptığı stratejik yatırımlar olmasa Rumlar karşısında güçsüz kalınacağını, özellikle Türk askerinin varlığının adada huzuru temin ettiğini söylüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katılımıyla büyük yankı yaratan Teknofest, ada halkı ve Türkiye'yi yakınlaştıran ve askeri gücün sergilendiği bir etkinlik olarak öne çıkmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Teknofest gençliğiyle, Kuzey Kıbrıs'ın dört bir yanında yükselen eserlerimizle, stratejik projelerimizle nice asırlar boyunca burada olmaya devam edeceğiz" demişti.