Atlantik Meridyen Devinim Dolaşımı, yani dünyanın ‘iklim taşıyıcısı’ çöküşün eşiğinde! Bilim insanlarına göre bu sistem, “geri dönüşü olmayan bir noktaya” hızla yaklaşıyor. Okyanusların kalbinde sessizce yaşanan bu bozulma, sadece kutupları ya da Atlantik kıyılarını değil, Türkiye dahil tüm dünyayı etkileyebilecek zincirleme felaketlerin habercisi. Peki, sistem durursa Türkiye’yi nasıl bir senaryo bekliyor? Uzmanların, dünya geneli için dört; Türkiye için ise beş maddede dikkat çektiği uyarılar, durumun ne kadar ciddi olduğunu gözler önüne seriyor.
Ayrıntıları Hürriyet.com.tr'den İsmail SARI'nın haberinden alıntılayarak aktarıyoruz:
İklim değişikliğinin gezegen üzerindeki etkileri her geçen gün daha da belirginleşirken, bilim dünyası endişe verici bir eşiğe dikkat çekiyor: Dünya iklim sisteminin en önemli düzenleyicilerinden biri olan Atlantik Meridyen Devinim Dolaşımı (Atlantic Meridional Overturning Circulation / AMOC), yani Körfez Akıntısı’nın da bir parçası olduğu dev okyanus akıntı sistemi, ciddi bir tehdit altında!
Bu sistemin yapısal olarak zayıflaması, yalnızca Atlantik çevresindeki ülkeleri değil, dünya genelindeki iklim dengelerini ve insan yaşamını etkileyebilecek potansiyele sahip. Avrupa’nın kuzeyinden Kuzey Amerika’nın doğu kıyılarına, Güney Amerika’dan Afrika’ya kadar çok geniş bir coğrafyayı etkileyen bu sistem, küresel ısınma nedeniyle şimdilerde ciddi bir baskı altında.
İKLİMİ DÜZENLEYEN ‘DOĞAL TAŞIMA BANDI’ GÖREVİ GÖRÜYOR
AMOC, tropik bölgelerden sıcak suyu Kuzey Atlantik’e taşıyan ve iklimi düzenleyen bir ‘doğal taşıma bandı’ görevi görüyor. Ancak bilim insanlarına göre, bu taşıma bandı artık kritik bir kırılma noktasına doğru ilerliyor. Yeni yapılan kapsamlı simülasyonlar, eğer sera gazı emisyonları bugünkü seviyelerinde kalırsa, bu hayati sistemin geleceği sanıldığından çok daha büyük bir tehlike altında.
Bu da akıllara şu soruyu getiriyor: İnsanlık bu çöküşten nasıl etkilenecek?
2004 yapımı ‘Yarından Sonra’ filmi iklim değişikliğinin dramatik sonuçlarını gözler önüne seren ilgi çekici bir film. Jake Gyllenhaal’ın başrolünde yer aldığı bu film, Körfez Akıntısı’nın çökmesiyle tetiklenen bir dizi doğal felaketi anlatıyor. Filmdeki süper fırtınalar, tsunamiler ve aşırı hava koşulları, izleyicilere iklim değişikliği hakkında düşündürücü bir perspektif sunuyor. Şimdi ise gerçek hayatta benzer senaryoların yaşanma olasılığı, bilim insanlarının yaptığı araştırmalar ve uyarılarla daha da somut hale gelmiş durumda.
ÇÖKÜŞ SENARYOSU: NE OLACAK?
Yeni yayımlanan araştırma, AMOC’nin önümüzdeki yıllarda çökebileceğine dair çarpıcı bulgular içeriyor. Çevre bilimleri alanında saygın ve uluslararası hakemli bir bilimsel dergi olan Environmental Research Letters dergisinde yayımlanan çalışmaya göre, yüksek emisyon senaryolarında AMOC’nin tamamen kapanmasını mümkün görünüyor.
Sistem şu anda tropik bölgelerden aldığı sıcak ve tuzlu suyu Kuzey Atlantik’e taşıyarak iklimi dengelemeye yardımcı oluyor. Körfez Akıntısı, ABD’nin doğu kıyılarında sıcaklıkları ılıman tutarken, Avrupa’nın kuzeybatısını soğuk iklimlerden koruyor. Ancak sistem çökerse, bu denge tamamen bozulabilir.
Sistemin durmasıyla oluşabilecek dört senaryo şöyle;
1- Kuzeydoğu ABD ve Avrupa’da sert ve uzun kışlar, yaz aylarında ise kuraklıklar yaşanabilir. Bu durum bilim insanlarını endişelendiriyor.
2- Florida ve Doğu ABD kıyılarında deniz seviyesi daha hızlı yükselebilir.
3- Dünyanın büyük bir bölümünde balıkçılık ve tarım gibi sektörler büyük zarar görebilir.
4- Kasırgaların rotası ve şiddeti değişebilir, felaketlerin sıklığı artabilir. Avrupa’da hiç alışılmadık hava olayları yaşanabilir.
Özellikle New York, Boston gibi büyük şehirlerde sert hava koşullarına bağlı olarak enerji talebi artabilir, altyapı zorlanabilir. Avrupa’nın pek çok ülkesinde de aynı sorunlar yaşanabilir.
OKYANUSLARIN KALBİNDEKİ SESSİZ DEĞİŞİM
Bilim insanları, okyanus yüzeyindeki suyun daha sıcak ve daha az tuzlu hale gelmesinin sistemin çalışmasını engellediğini belirtiyor. İskandinav Denizi gibi kuzey denizlerinde derin su oluşumu yavaşladığında, AMOC’nin motor gücü olan ‘su batışı’ gerçekleşemiyor. Bu durum, bir kısır döngü yaratıyor: Akıntı zayıflıyor, daha az sıcak su kuzeye ulaşıyor, bu da sistemi daha da yavaşlatıyor.
Hollanda Kraliyet Meteoroloji Enstitüsü’nden Sybren Drijfhout’un başyazarı olduğu araştırma, AMOC’nin yavaşlamasının bazı senaryolarda geri döndürülemez hale geleceğini vurguluyor. Drijfhout, “Bu, çöküş riskinin birçok insanın fark ettiğinden daha ciddi olduğunu gösteriyor” diyerek tehlikenin boyutuna dikkat çekiyor.
ZAMAN DARALIYOR: ÇÖKÜŞ 2050’DE BAŞLAYACAK!
Araştırmaya göre, çöküş 2050 civarında, yüzey suyunun artık derin okyanusla karışmamasıyla başlayacak. Yani Kuzey Atlantik’teki ağır, soğuk ve tuzlu su artık derinlere batamayacak. Bu durum AMOC’nin zayıflamasını hızlandıracak ve sonraki 50 ila 100 yıl içinde sistemin tamamen kapanmasına yol açabilecek.
Bazı simülasyonlarda, Kanada, İskandinavya ve Kuzey ABD gibi bölgelerde, atmosferin ısınmasına katkı sağlayan sıcak su akışının neredeyse sıfıra düştüğü görüldü. Bu bölgelerdeki ısı dengesi ciddi oranda sarsılabilir.
Araştırmacılar ayrıca, Grönland buzullarının erimesiyle sisteme karışan tatlı suyun da hesaba katılmadığını, bu nedenle çöküşün tahmin edilenden daha erken olabileceğini belirtiyor.
Potsdam Üniversitesi’nden Stefan Rahmstorf, “Grönland’daki buz kayıplarından gelen tatlı su sistemin direncini düşürüyor. Bu nedenle emisyonları hızla azaltmak hayati önem taşıyor” diyerek acil müdahale çağrısında bulunuyor.
Bristol Üniversitesi’nden Jonathan Bamber, AMOC’nin çökmesi halinde Kuzeybatı Avrupa’nın ikliminin “tanınmaz hale geleceğini” belirtti. “Kışlar Arktik Kanada’ya özgü olacak ve yağış miktarı azalacak” diyen Bamber, “Bu tür bir iklim değişikliği, sadece hava koşullarını değil, aynı zamanda bölgedeki yaşam biçimlerini de köklü bir şekilde değiştirebilir” ifadelerini kullandı.
TÜRKİYE İÇİN ÖZEL UYARILAR
Küresel ölçekte yaşanacak bir AMOC çöküşü, Türkiye’yi de doğrudan etkilemese bile, dolaylı etkileri oldukça yıkıcı olabilir. Konuyu İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Meteoroloji Uzmanı Dr. Güven Özdemir bu konuda ciddi uyarılarda bulundu.
Özdemir, “Enerji ihtiyacı için kullanılan fosil yakıtların tüm dünyada artması, atmosfer sıcaklığının aşırı bir şekilde yükselmesine neden oluyor. Bu durum, doğal afetlerin giderek çoğalması ve şiddetinin artmasıyla birlikte hava koşullarında geniş alanlarda olumsuzluklar yaşanmasına yol açıyor. Zaten İklim krizinin en büyük sebeplerinden biri budur” dedi ve ekledi:
“Bu duruma bağlı olarak, buzulların erimesi, Arktik deniz buzunun azalması ve tatlı su kaynaklarının okyanus suyuna karışması gibi etkiler görülüyor. Okyanus suyundaki tuzluluğun azalması ve yoğunluğunun düşmesi, Körfez akıntısının hızında ve yönünde değişimlere neden olmaya başladı. Tüm bu değişiklikler, daha ağır iklim değişimlerine ve felaketlere yol açma potansiyeline sahip. Ayrıca, küresel ölçekte tüm yerkürenin hava dengesinde değişimlere sebep olabilir.”
TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN İKLİM SENARYOLARI
Dr. Güven Özdemir’in değerlendirmelerine göre, AMOC sisteminin çöküşü Türkiye'de, şu problemlere neden olacak:
1- Biyolojik çeşitliliğimiz azalacak.
2- Sera gazları, özellikle karbondioksit emisyonları artış gösterecek.
3- Tarım ve hayvancılık sektörünün her türlü üretiminde inanılmaz olumsuz etkisi söz konusu olacak.
4- Aşırı sıcaklık dalgaları ve ani yağış rejimleri gibi uç hava olayları artacak.
5- Gıda fiyatlarının yükselecek ve gıda güvenliği sorunları yaşanacak.
Ayrıca, deniz seviyesinin küresel ölçekte yükselmesi, Türkiye kıyılarını da tehdit edecek. Özellikle Karadeniz ve Akdeniz’de kıyı bölgelerinde yer alan tarım ve turizm merkezleri, bu değişimlerden olumsuz etkilenebilir.
ÇÖKÜŞÜ ENGELEMEK İÇİN NELER YAPILMALI?
Atlantik Meridyen Devinim Dolaşımı’nın çöküşünü engellemek için fosil yakıtlardan derhal vazgeçmesi gerektiğini söyleyen Dr. Güven Özdemir, “Yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi hızlandırmak büyük önem taşıyor. Rüzgâr, su ve güneş enerjisinden maksimum düzeyde faydalanmak, ormanlık alanlarımızı artırmak ve mevcut ormanları yenilemek, deniz çayırlarını iyileştirip denizlerimizi korumak da hayati adımlar. Bu konuda eğitim vermek ve iklim projeleri geliştirmek son derece önemli. Risk yönetimini her zaman öncelikli bir konu olarak tutmalıyız” şeklinde konuştu.