Gazetecileri fişleyen SETA raporu, Türkiye’deki uluslararası medya kuruluşlarını nasıl etkiledi?

Gazetecileri fişleyen SETA raporu, Türkiye’deki uluslararası medya kuruluşlarını nasıl etkiledi?
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A- A+ Paylaş

Faruk BİLDİRİCİ
Medya Ombudsmanı

Erdoğan iktidarının gözbebeği konumundaki araştırma kuruluşu SETA’da hazırlanan “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” raporu, Temmuz 2019’da yayınlandığında büyük gürültü kopmuştu. Sonuna kadar haklıydı bu tepkiler…

Raporun hazırlayıcıları, “uluslararası medya kuruluşlarının Türkiye uzantılarını muhalif medyanın en önemli bileşeni” ve buralarda çalışan gazetecileri de “Türkiye’ye sızmış birtakım insanlar” olarak görüyordu.

Akademik görünümlü olmasına rağmen bilimsellikten, nesnellikten uzak rapor, BBC Türkçe, DW Türkçe, Amerika’nın Sesi, Sputnik Türkiye, Euronews Türkçe, Independent Türkiye ve CRI Türk ile bu kuruluşlarda çalışan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gazetecileri tek tek hedef gösteriyordu. Gazetecilerin, sosyal medyadaki paylaşımları, özel yaşamları didik didik edilmişti.

Uluslararası medya kuruluşlarında çalışan yerli ve yabancı gazetecileri aşağılamak ve “etki ajanı” gibi göstermek için gazetecilik dışındaki faaliyetleri bile mercek altına alınmış, paylaşımları ile haberlerinin çarpıtılmasından da kaçınılmamıştı.

BBC’den Murat Nişancıoğlu’nun yazısında vurguladığı gibi, raporun başlığındaki “uzantılar” sözcüğü bile raporun ciddiyeti ve hazırlayanların gazetecilere karşı ne denli önyargı içinde olduklarına dair yeterince fikir veriyordu.

Türkiye Gazeteciler Sendikası ile Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA), rapor hakkında suç duyurusunda bulundu ama tahmin edileceği gibi sonuç alamadılar. Raporu “düşünceyi açıklama özgürlüğü kapsamında” değerlendiren savcılık, takipsizlik kararı verdi. Sonra da rapor unutulup gitti.

Aradan geçen altı yıl içerisinde SETA’nın hazırladığı bu rapor, uluslararası medya kuruluşlarının Türkiye’deki faaliyetlerini nasıl etkiledi? AKP iktidarı, strateji ve politika oluşturan kuruluş işlevini yüklediği SETA’nın raporunu nasıl yaşama geçirdi?

Bu soruların peşine düştüm, uluslararası medya kuruluşlarıyla ilgili gelişmeleri topladım. Zira raporu hiç varolmamış gibi belleğimizden silip atmak yerine medya tarihine kayıt düşmenin gelecek açısından gerekli ve değerli olduğuna inanıyorum.

Raporu yazanların kazanımları

Raporun asıl kazananı, rapordaki ilk imzanın sahibi olan SETA’nın Medya Araştırmaları Direktörü İsmail Çağlar oldu. Çağlar’ın, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Yeni Şafak yazarı Turgay Yerlikaya ile birlikte hazırladıkları “Türkiye’de basın özgürlüğü” adlı kitap 2016 yılında yayımlanmıştı. O zaman akademisyen olarak İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde görev yapıyordu.

SETA raporunun yayımlanmasından sonra İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne geçti; bir süre sonra da doçent oldu. Takvim gazetesinde yazarlığa başladı. Cumhurbaşkanlığı’nı temsilen Basın İlan Kurumu (BİK) Genel Kurul üyeliğine atandı.

Raporun yayımlandığı günlerde SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran da zamanla Dışişleri Bakan Yardımcılığı’na terfi etti. Onun yerine de Nebi Miş geçti; Duran gibi Miş de Sabah gazetesinde köşe yazmaya başladı.

SETA’nın Sabah ve Takvim gazeteleriyle bu denli içli dışlı olması da şaşırtıcı değil. Çünkü Turkuvaz Medya Grubu’nun CEO’su Serhat Albayrak, aynı zamanda SETA Vakfı’nın da başkanlığını yürütüyor.

Raporun yayımlandığı dönemin koşulları

SETA raporunun yayımlandığı 2019, uluslararası medya kuruluşlarının Türkiye’ye ilgisinin arttığı bir yıldı. Raporda da “Son dönemde Batılı medya organlarının Türkçe kanallarının haber sayısı ve içeriğinde gözle görülür bir artış mevcuttur” deniliyordu.

Raporda, Amerika’nın Sesi (VOA), Deutsche Welle (DW) ve BBC Türkçe’nin yıllarca TRT Radyo ve sonra TRT’nin partner yayın kuruluşları oldukları yok sayılıyordu.

Oysa BBC, DW, Sputnik Türkiye, VOA yıllar önce yayına başlamışlardı. 1957’den beri yayın yapan Pekin radyosu da 2016’dan itibaren CRI Türk adını almış, radyo ve haber sitesi olarak genişletmişti yayınlarını.

Bu kuruluşlara Nisan 2019’da Independent Türkçe eklenmişti. Sonra da DW’nin öncülüğünde oluşturulan YouTube platformu olan +90 faaliyete geçmişti. +90 projesine BBC, France 24 (F24) ve VOA da katkıda bulunuyordu.

SETA raporu, CRI Türk ve Independent Türkçe’yi, “çoğulcu bir tablo çizdikleri” ve “Türkiye’nin farklı renklerini yansıttıkları” gerekçesiyle öbür kuruluşlardan ayrı tutuyordu. CRI Türk’ten söz ederken “CRI Türk haricindeki mecraların haberlerinde mevcut hükümet karşıtı bir haber dilinin benimsendiği görülmüştür” yorumunda bulunuluyordu.

SETA raporunun hazırlandığı dönemde Türkiye, gazeteciler ve gazetecilik için “yüksek risk grubunda bir ülke” olarak görülüyordu. Avrupa Üniversitesi Enstitüsü’nün (EUI), 2018-2019 yıllarında yapılan ve 2020’de yayımlanan “Medyada Çoğulculuk Araştırmasında ifade özgürlüğü, bilgiye erişim hakkı, gazetecilik meslek ve standartları ile medyanın bağımsızlığı, etkisi ve erişimi açısından incelenen Avrupa ülkeleri içerisinde Türkiye, “gazeteciler ve gazetecilik için en riskli ülke” olarak nitelendirilmişti.

Yabancı gazetecilerin çalışma koşulları

Türkiye’deki yabancı medya kuruluşları ile buralarda çalışan yerli ve yabancı gazetecileri doğrudan ve hemen etkilemese de zaman içinde raporun önemli sonuçları oldu. Zira rapor, AKP iktidarının uluslararası medyaya, daha doğrusu eleştirel ve bağımsız gazeteciliğe bakışını yansıtıyordu.

Öncelikle raporda adı geçen kuruluşlarda çalışan gazetecilerin çalışma koşulları sınırlandırıldı. İktidardaki siyasi aktörler ve özellikle de bürokrasi, bu medya kuruluşlarında çalışan gazetecilerden uzak durmaya, iletişim kurmamaya yöneldi.

Tabii baskı sadece SETA raporunda hedef gösterilen kurumlarda çalışan yerli ve yabancı gazetecilerle sınırlı kalmadı. Zaman içerisinde yabancı gazetecilerin Türkiye’de çalışmaları giderek daha da zorlaştı. Eleştirel haber ve analiz üreten yabancı gazetecileri hemen “ajan” olarak damgalayan haber ve yazılar, iktidar medyasından hiç eksilmedi.

Ayrıca akreditasyon konusunda sıkıntılar da giderek arttı. Akredite olanların bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etkinliklerini izlemeleri zorlaştı. Eskiden olduğu gibi havaalanındaki basın toplantılarını izleyip, Erdoğan’ın hoşlanmadığı türden sorular sormalarına izin verilmiyordu. Raporda dolaylı ifadelerle “ajan” olarak nitelenmeleri, gazetecilerin haber kaynaklarına ulaşımını da sınırlandırdı.

Raporun yayımlanmasından bu yana yabancı gazetecilerin Türkiye’de yaşadıkları engellemelerle ilgili birkaç örnek vereyim. Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink, 2022’de önce Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi’nden, sonra da Türkiye’den sınır dışı edildi. Aynı yıl, Yunanistan’dan Türkiye’ye itilen sığınmacılar hakkında haber yapmak için Edirne’ye gelen RTL Nieuws çalışanları Olaf Koens ve Pepijn Nagtzaam, askeri yasak bölgeye girdikleri gerekçesiyle yargılandı. Sekiz yıldır Türkiye’de yaşayan Yunanistan merkezli Real gazetesinin yazarı Evangelos Areteos da sırf eleştirel yazıları nedeniyle sınır dışı edildi.

Yunan gazeteciler Kyriakos Finas, Victoras Antonopoulos ve Konstantinos Zilos, deprem sonrasında Antakya’da yeni açılan toplu mezarı görüntüledikleri gerekçesiyle Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin engeliyle karşılaştı. El konulan ekipmanları daha sonra kırılmış olarak geri verildi.

Belçikalı gazeteci Chris Den Hond, geçen mart ayında Türkiye’ye alınmayarak, İstanbul havalimanından geri gönderildi. Yabancı medya kuruluşlarına çalışan gazetecilerin tutuklanmasının son örneği, bu yıl Saraçhane’deki protestoları görüntüleyen Fransız Haber Ajansı’na (AFP) çalışan Yasin Akgül’ün de evinden gözaltına alınmasıydı. İki gün tutuklu kaldıktan sonra da aynı gün gözaltına alınıp tutuklanan yedi gazeteciyle birlikte serbest bırakıldı.

Peşinen cezalandırılmış oldu bu gazeteciler…

Gazetecilik diplomatik pazarlıkların konusu

İsveçli gazeteci Joakim Medin de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun görevden alınmasından sonra başlayan Saraçhane gösterilerini izlemek üzere Türkiye’ye girerken 27 Mart’ta gözaltına alındı, bir gün sonra da tutuklandı. 49 gün cezaevinde tutuldu.

Medin’e yöneltilen suçlamalar, “Silahlı terör örgütüne üyelik” ve “cumhurbaşkanına hakaret”ti. “Suç” kanıtları da İsveç’teki haber sitesine yazdığı yazılar, bir yazıda kullanılan gökkuşağı bayrağı ve Erdoğan’ın maketinin ters asıldığı görsellerdi.

Enteresan ama Medin’in serbest kalmasını sağlayan, MLSA’nın yaptığı rutin itiraz oldu! Üstelik ikinci davanın ilk duruşmasının görülmesine daha aylar vardı. Her nasılsa Medin’in ani tahliyesi, İsveç Dışişleri Bakanı Maria Malmer Stenergard’ın, 8 Mayıs’ta Varşova’da görüştüğü Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile 14-15 Mayıs’ta Antalya’daki NATO Toplantısında da bir araya gelmesinden iki gün sonraya rastlamıştı!

Anımsanırsa, 2018 yılında da Alman “Die Welt” gazetesinin Türkiye temsilcisi Deniz Yücel, “Örgüt propagandası yapmak” ve “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamalarıyla tutuklanmış, hakkında dava açılmıştı. Yaklaşık bir yıl tutuklu kalan Deniz Yücel’in serbest bırakılmasında da Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile iki kez görüşmesinin etkili olduğu haberleri yayımlanmıştı.

Açıkça söylemek gerekirse, ülkemizde yabancı gazetecilerin tutuklanması ve serbest bırakılmaları, artık diplomatik pazarlıkların konusu. Tabii bir yetkili de çıkıp bu süreçteki diplomatik temaslar ve pazarlıklar hakkında bilgi vermiyor. Medya da perde arkasına ilişkin bilgiye ulaşamıyor ama yaşananlar da ortada.

Unutmadan ekleyeyim, Joakim Medin de Deniz Yücel gibi aniden tahliye edildiği gün özel uçakla hemen ülkesine döndü …

Deutsche Welle (DW) Türkçe

RTÜK, Şubat 2022’de bir karar alarak, SETA raporunda hedef alınan Amerika’nın Sesi (VOA), Almanya’nın Sesi (Deutsche Welle / DW) ve Euronews’in Türkçe yayın bölümleri için lisans zorunluluğu getirdi. Uluslararası üç medya kuruluşuna lisans almaları için 72 saat süre tanındı.

Aslında RTÜK’ün lisans zorunluluğu için dayanak aldığı “Yayın hizmetlerinin internet ortamından sunumu’ hakkındaki düzenleme” dijital ortamdan yapılan radyo ve televizyon yayınlarını kapsıyor.  İnternet ortamından yapılan işitsel ve görsel yayınların, “radyo ve televizyon yayını” kabul edilebilmesi için “Radyo ve televizyon hizmetlerini internet ortamından iletmeye özgülenmiş yayın” olması koşulu var.

RTÜK’ün lisans dayattığı VOA, DW ve Euronews’in görsel yayınlarında ise “yayın akış çizelgesi” olmadığı için televizyona özgülenmiş yayın olarak değerlendirilemez. Fakat buna rağmen RTÜK, yasa ve yönetmelik hükümlerini zorlayarak haber sitelerini, televizyon yayını yapıyorlarmış gibi denetimi altına almaya çalıştı.

RTÜK kararına sert tepki gösteren DW, lisans başvurusunda bulunmayı “Lisans almanın Türk hükümetinin editöryal içeriği sansürlemesini mümkün hale getireceği” gerekçesiyle reddetti. RTÜK, bunun üzerine mahkemeye başvurarak DW’nin haber sitesine 30 Haziran 2022’den itibaren erişim engeli getirdi. Buna rağmen lisans için girişimde bulunmayan DW, Anayasa Mahkemesi’ne kadar götürdüğü yargı sürecinden sonuç alamadı.

DW’nin alternatif adresi www.dwturkce.com adresine de erişim engellendi. Çalışma izni yenilenmeyen şirket de kapandı. Çalışanlar sigortalı, sosyal güvenceli olmaktan çıktı. Freelancer gibi çalışmaya devam etti. Tabii kadro da daraldı.

Onlara da akreditasyon yasağı uygulandı; resmi toplantıları izlemekte sıkıntı yaşadılar. DW Türkçe muhabiri Alican Uludağ da “Yargıda Bahçeli krizi” haberi nedeniyle soruşturmaya uğradı.

Fakat erişim engeline rağmen DW’nin Türkçe servisi yayınları ısrarla devam etti. Yayınlarına uzun süre VPN üzerinden ulaşılabildi. Son dönemde dwturkce1.com sitesi yayına başladı ama bu sitede artık video bültenler olmadığı için bir kez daha RTÜK’ün hışmına uğramaktan kurtuldular.

Amerika’nın Sesi (VOA) 

Amerika’nın Sesi (VOA) de RTÜK’ün, lisans zorunluluğu getirdiği uluslararası medya kuruluşlarından. VOA da DW gibi, lisans başvurusu yapmayarak RTÜK’ün kararına karşı direndi.

Bunun üzerine VOA’nın haber sitesine 30 Haziran 2022’den itibaren erişim engeli getirildi. VPN kullanmadan siteye erişim olanaksız hale geldi.

VOA muhabirlerinin sahada çalışması da zorlaştı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayetine ilişkin soru yönelten VOA muhabiri Yıldız Yazıcıoğlu’na “Hadi işine bak” diye çıkıştı. MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir de Yazıcıoğlu’nu “ajan provokatör edasıyla hareket etmek” ile suçladı; “ABD’nin propaganda araçlarının başında gelen VOA’daki ‘sürekli’ görevli, asıl niyetini açık etmiştir” dedi. Partililer de Yazıcıoğlu’nu hedef alan, hakaret eden paylaşımlarda bulunmaktan geri durmadı.

VOA, Başkan Trump’ın kararnamesiyle 15 Mart 2025’te 83 yıllık tarihinde ilk kez tüm haber akışını durdurdu ve VOA Türkçe de dahil olmak üzere 49 dil servisi tümüyle kapatıldı. Haber merkezleri dahil tüm birimleri boşaltıldı; merkezde çalışanlar süresiz izne çıkarılırken sözleşmeli çalışanlar 16 Mart gecesi bir e-postayla işten çıkartıldı.

Türkiye’deki VOA Türkçe gibi dünyadaki farklı ülkelerde farklı dil servislerine sözleşmeli olarak çalışan 600 kadar gazeteci de işsiz kaldı.

BBC TÜRKÇE

BBC Türkçe Servisi, Türkiye’de NTV ile de işbirliği yapıyor, bazı programları orada da yayımlanıyordu. Fakat 2013 yılında Taksim Gezi Parkı protestoları kapsamında “Dünya Gündemi” programı yayımlanmayınca NTV ile ortaklığını askıya aldığını duyurdu; kısa süre sonra da işbirliği tamamen iptal edilmişti. BBC Küresel Haber Dairesi Başkanı Peter Horrocks, yaptığı açıklamada “BBC’nin yayıncılığına herhangi bir müdahalenin kabul edilemez olduğu”nu ifade etmişti.

SETA raporu sonrasında da BBC’den, “BBC, SETA raporundaki tüm suçlamaları reddetmektedir. Gazetecilerin ‘fişlenmeleri’ kesinlikle kabul edilemez” açıklaması yapıldı.

Ancak web sitesinde video haberler yayımlamayan BBC Türkçe, RTÜK’ün VOA, DW ve Euronews için getirdiği lisans başvurusunda bulunma koşulundan etkilenmedi.

Sonraki yıllarda AKP iktidarının BBC yayınlarından hoşnutsuzluğunu dışa vuran gelişmelerden biri, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bir TV programında BBC Türkçe’yi “dezenformasyon kanalı” olarak nitelendirmesi oldu. 2021’de Soylu’yu bu kadar kızdıran “BBC Türkçe’nin ‘Sedat Peker’in iddiaları hakkında hükümette neler konuşuluyor?” başlıklı haberiydi.

Son olarak BBC için İstanbul’daki Saraçhane mitingi ve sonrasında devam eden eylemleri takip eden muhabiri Mark Lowen, “akreditasyon başvurusu olmadan habercilik faaliyetlerinde bulunduğu” gerekçesiyle gözaltına alındı; “ülke güvenliği ve kamu düzeni açısından tehdit olduğu” suçlamasıyla da keyfi biçimde hemen sınır dışı edildi.

Enteresan tarafı, Mark Lowen’ın, önce Yeni Şafak gazetesinde, sonra da SETA raporunda hedef alınmış isimlerden biri olmasıydı. O dönemde BBC’nin İstanbul muhabiriydi, raporun yayımlanmasından bir süre sonra İstanbul’dan Roma’ya kaydırılmıştı.

Hemen sınır dışı edildiğine göre, belli ki, yeniden İstanbul’dan haber yapması istenmiyordu.

EURONEWS TÜRKÇE

CNN’in Avrupa’daki karşılığı olarak gösterilen Euronews, “dünya çapında 145 milyon kişiye ulaşan pan-Avrupa bir televizyon haber kanalı’’ olarak tanımlanıyor.

Avrupa merkezli yayın kuruluşu olan Euronews, 1993’te kuruldu; Türkçe dahil 13 dilde yayın yapıyor. Euronews, TRT ile arasında bir ortaklık kurulmasının ardından 2010’da Türkçe yayınlara başladı. Ancak Euronews’in özel şirketlerle ortaklığa gitmesi ve hisse dağılımının değişmesi üzerine TRT ile yaptığı lisans anlaşması Aralık 2016’da Bakanlar Kurulu kararıyla iptal edildi, Ocak 2018’de de ortak yayınlar durduruldu.

AB’nin, 2021 yılında fonları azaltması üzerine Euronews’in, Türkçe ve İtalyanca servislerinin kapatılacağı yönünde haberler çıktı ama bunlar yalanlandı. Fakat daha sonra kadroda daraltma yoluna gidildi.

2022’de, Euronews’ü satın alan Pedro Vargas David’in babası Mário David, Portekiz’deki merkez sağ Avrupa Halk Partisi’nin eski milletvekili ve Macaristan’ın otokrat lideri Victor Orban’ın uzun süredir ortağı, danışmanı ve arkadaşı. Alpac Capital’in CEO’su olan Pedro Vargas David’in, Euronews’i satın alması için Orban’ın finansal destek sağladığı ve Orban’ın bu kanal aracılığıyla, Avrupa Birliği kamuoyunu etkileyecek propaganda gücüne ulaşmayı amaçladığı da öne sürüldü.

RTÜK, 2022’de Amerika’nın Sesi (VOA) ve DW’nin yanı sıra Euronews Türkçe’ye de lisans uyarısında bulundu. Ancak Euronews, TV yayını olarak yorumlanan görüntülü sekmeleri kaldırınca RTÜK lisans kararını geri çekti; haber sitesi de yayınına devam etti.

SETA raporu, Euronews Türkçe’yi öbür yabancı yayın kuruluşlardan daha fazla etkiledi. Lyon’dan yayın yapan Euronews Türkçe, altı yıl kadar önce İstanbul’da temsilci bulundurmaya başlamıştı ama uzaktan freelance gazetecilerle çalışıyordu. Geçen yıl, Türkçe servisinin Türkiye’de olmasına karar verilerek İstanbul’da yeni büro açıldı.

Taşınmayla birlikte editöryal kadro da tümüyle değişti. Anadolu Ajansı’ndan transfer edilen Büro Şefi Emre Başaran yeni bir ekip kurdu. Hem CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile hem de İletişim Başkanı Fahrettin Altun ile özel söyleşiler yapabiliyorlar. Henüz “Reuters’a konuşan Türk yetkili’ klişesini “Euronews’e konuşan Türk yetkili” olarak değiştirebilmiş değiller ama Dışişleri Bakanlığı ve İletişim Başkanlığı ile iyi ilişki içindeler.

Türkiye’nin eski Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Büyükelçisi Faruk Kaymakcı’nın, Pedro Vargas David’i ziyaret ederek “Euronews yayın politikalarını” ve “2025 yılı içinde faaliyete geçmesi öngörülen Türkçe kanalı ve işbirliği fırsatlarını” görüştüklerini açıklaması Ankara ile Euronews arasındaki yakınlaşmanın ulaştığı aşamayı sergilemesi açısından dikkat çekiciydi.

INDEPENDENT TÜRKÇE

İngiltere merkezli The Independent gazetesinin hisselerinin yüzde 70’i Rus işinsanı Alexander Lebedev’e, kalan yüzde 30 hisse de Suudi Arabistan Araştırma ve Pazarlama Grubu’na (SRMG) ait. İki grup arasında yapılan lisans anlaşması gereğince Türkçe, Arapça, Urduca ve Farsça dillerinde de haber siteleri açılacağı 2018’de duyuruldu. İlk olarak da Arapça yayınlar başladı. Türkçe haber sitesi ise 16 Nisan 2019’da yayına girdi.

Ancak Independent Türkçe’yi, SETA raporunda hedef gösterilmesinin yanı sıra, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki konsoloslukta öldürülmesi nedeniyle 20 Suudi hakkında dava açılması da etkiledi. Suudiler, AA ve TRT Arapça’nın internet sitelerine erişim engeli getirince Türkiye’de de buna karşılık Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), bu ülke kaynaklı bazı haber sitelerini engelledi; Suudi sermayeli kabul ederek Independent Türkçe’ye (Indyturk) de erişim engeli getirdi. İktidar medyası, 3 Mayıs 2020’de getirilen bu engelleme kararını “Türkiye aleyhine operasyon haberlere imza atan Indyturk, BTK kararıyla kapatıldı” başlıklarıyla destekledi.

Aslında İngiliz medya denetleme kuruluşu Ofcom, The Independent’ı yayımlayan şirketlerdeki hisselerin Suudi bir yatırımcı tarafından satın alınmasının, gazetelerin S. Arabistan ile ilgili yayın politikasını etkilemediği’ne karar vermişti. Gazete, Cemal Kaşıkçı cinayeti hakkında eleştirel yayınlarda bulunmuştu.

Erişim engeline karşı bir yandan yargı yoluna başvurulurken, bir yandan da link değişiklikleri yapılarak yayın sürdürülmeye çalışıldı. Ama o linklere de erişim engeli getirildi. Engelleme, iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesine kadar da sürdü. BTK, erişim yasağını, 21 Ocak 2022’de kaldırdı. O günden beri de site yayına devam ediyor, yayın çizgisinde bir değişiklik olduğu da söylenemez.

Ancak Suudi sermayedar, bu gelişmelerden sonra bütçeyi kıstığı için Indyturk, planlanandan daha dar bir kadroyla ve daha düşük profilde yaşamını sürdürüyor.

Daha riskli, daha sınırlı

İktidar, meslek örgütlerinin tepkileri üzerine eleştirel gazetecilik için büyük tehlike içeren “etki ajanlığı” düzenlemesinde geri adım atmıştı. Ama özellikle SETA raporunda hedef alınan uluslararası medya kuruluşlarında çalışan yerli ve yabancı gazetecileri kolaylıkla “etki ajanı” olarak suçlamaya yarayacak yasal düzenlemenin yeniden gündeme getirilmesi riski tümüyle ortadan kalkmış değil…

Tabii o yasa çıkmamış olsa da günümüzde Türkiye, yabancı gazeteciler ve uluslararası medya kuruluşlarında çalışan yerli gazeteciler için her geçen gün daha riskli ve daha sınırlı bir çalışma alanına dönüşüyor. Türkiye’de yerleşik yabancı gazeteciler, her yıl yenilenme zorunluluğu getirilen basın kartı ve çalışma izninin askıya alınmaması için İletişim Başkanlığı ile daha fazla işbirliği yapmak durumunda kalıyorlar.

Rusya-Ukrayna barış görüşmeleri gibi uluslararası toplantılar dışındaki toplumsal olayları izlemek, araştırma yapmak üzere daha az yabancı gazeteci geliyor; Türkiye hakkında eleştirel haber yapanlar da çoğunlukla uzaktan araştırmayı tercih ediyorlar. Risklerden böyle kaçınıyorlar.

Ülke medyasında tekli bakışı egemen hale getirmeyi başaran AKP-MHP iktidarı, uluslararası medyanın Türkçe servislerini de benzer bir kalıba sokma çabalarından bir türlü vazgeçmiyor. Eleştirilere, tepkilere de aldırmıyor. Uluslararası medyada çıkan Türkiye’ye ve tabii iktidara ilişkin her olumlu haber, övgülerle karşılanıyor ama iktidara hele de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dair eleştirel haberlerde hemen o yayın organı ve gazeteci yaftalamaya girişiliyor.

Kısacası, SETA raporu fiilen uygulamada aslında. Fakat şurası da çok açık, SETA raporu, hedef aldığı uluslararası medya kuruluşlarının sadece çalışma koşullarını ve yöntemlerini etkiledi. Gazetecilik tarzlarını, yayın çizgilerini ise saptıramadı. Türkiye’ye ve özellikle iktidara ilişkin haberleri kendi ilkelerine uygun biçimde yayımlamaya devam ettiler, ediyorlar.

Rapor bu anlamda başarılı olamadığı gibi başta Erdoğan olmak üzere iktidarın önde gelen isimlerinin uluslararası medyada hareketlerini sınırlandırdı; görünürlüklerini azalttı.

Uluslararası medyanın iktidara bakışında nirengi noktalarından biri oldu bu rapor…

Bir yanıt yazın

Yanıt yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.