BBC Türkçe
İsrail, İran'ın nükleer programını hedef alan son yılların en büyük hava saldırılarını gerçekleştirdi. Bu saldırılara İran misillemeyle karşılık verdi ve iki ülke günlerdir karşılıklı olarak birbirlerini vurmaya devam ediyor.
İsrail'de en az 10 kişi hayatını kaybetti. İran'ın başkenti Tahran da dahil olmak üzere çeşitli bölgelerde konutlar hedef alındı. İran basınına göre İsrail saldırılarında şu ana kadar 128 kişi yaşamını yitirdi.
Tahran'daki insanlar ne yapacaklarını, nasıl tepki vereceklerini bilemiyor.
BBC Farsça Servisi'ne konuşan birçok kişi, İran'da yaşamı şu anda "kilitlenmiş" ya da "sıkışıp kalmış" olarak tanımlıyor.
Bir kadın, "İki gecedir uyuyamıyorum. Çok zor zamanlar geçirdim" diyor.
Çocukken 1980'lerde yaşadığı İran-Irak savaşını hatırladığını söylüyor:
"O dönem saldırılar başladığında en azından hava saldırısı sirenleri çalardı ya da bir şekilde önceden uyarılırdık. Ama şimdi öyle bir şey yok. Ne siren var ne uyarı. Yetkililer artık hayatlarımızı umursamıyor gibi hissediyoruz."
BBC Farsça muhabiri Ghoncheh Habibiazad'ın aktardığına göre, savaştan sonra doğmuş genç nesil, bu tür bir atmosferi hiç deneyimlemedi.
Tahran'da yaşayan bir başka kişi de yakınlardaki tüm benzin istasyonlarında uzun kuyruklar olduğunu, benzin almak için uzak bir yere gitmek zorunda kaldığını anlatıyor.
Kentte yaşayan bazı insanlar, devlet yetkililerinin yaşadığı bölgelerden uzaklaşmak için şehir dışına taşınmayı düşünüyor.
İnternet bağlantısının çok zayıf olması nedeniyle iletişim kurmak neredeyse imkânsız hale gelmiş durumda.
Yurt dışında yaşayan birçok İranlı, ülkedeki sevdiklerine mesajlar gönderip bir yanıt alabilmeyi umuyor.
Tahran'da yaşayan bir kadın, saldırılardan kaçmak için şehirden ayrılmayı düşündüğünü söylüyor:
"Hepimiz daha küçük şehirlere, köylere gitmeyi düşündük. Gidebileceğimiz her yere... Ama sevdiklerimizden ayrılamıyoruz. Onları burada bırakmak zor. Şu an yaşadıklarımız İran halkı için gerçekten adil değil."
"Felç olmuş durumdayız," diyor.
"Ülke liderlerinin bizim hayatlarımızı umursamadığını bilmek acı verici. Korku, yorgunluk ve yoğun stres içinde bu günleri geçirmeye çalışıyoruz. Bu gerçekten çok zor ve dayanılmaz bir süreç."
İsrail'in hava saldırılarının ardından Nobonyad Meydanı'ndaki binalarda meydana gelen hasar. (13 Haziran)
Başka bir Tahranlı ise şöyle diyor:
"Tahran'dan ayrılamam. Yaşlı anne babam var, onlar uzun yol gidemez. Onları bırakıp gidemezdim. Üstelik işe gitmek zorundayım. Ne yapabilirim ki?"
Bazı kişiler, İsrail ordusundan İranlılara askeri bölgelerin yakınından uzaklaşmaları yönünde uyarı mesajları aldıklarını belirtiyor.
Bir kişi şöyle diyor:
"Evet, maalesef o mesajı ben de gördüm. Ama biz neresi askeri bölge, neresi değil, bunu nasıl bilebiliriz ki?"
Öte yandan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu saldırıların ikinci gününde İran halkına hitaben bir mesaj yayımlayarak rejimi devirmeye çağırdı.
Ancak BBC Farsça muhabiri Daryoush Karimi'ye göre, ülkede şu ana kadar güvenliğini ön planda tutan halktan bu çağrıya karşılık geldiğine dair bir işaret yok.
Resmi söylem: 'Zafer' anlatısı nasıl kuruldu?
BBC Farsça muhabiri Pouyan Kalani'ye göre, İran halkını en çok sarsan şey nükleer tesislerin ya da hava üslerinin hedef alınması değil, doğrudan sivil binaların vurulması oldu.
Ne kamuoyu ne de yetkililer böyle bir saldırıyı bekliyordu.
Enkaz altındaki bir çocuğun cansız bedeni, toz toprak içinde bir oyuncak ayı ve sokaklara saçılmış bir resim defteri... İranlılar, bu tür sahneleri en son İran-Irak Savaşı sırasında görmüştü; üstelik Tahran gibi büyük şehirlerin sokaklarında değil.
Tahran'da kendini adeta cephe hattında bulan pek çok kişi, şu soruları sormaya başladı:
"Neler oluyor? Saldırılar ne kadar yaygın? Kendimizi ve sevdiklerimizi nasıl koruyabiliriz?"
İran'ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney, İsrail saldırılarının ardından televizyonda bir mesaj yayımladı
İsrail'in birkaç saat içinde İran'ın stratejik askeri ve nükleer hedeflerini vurabilmesi, İran'ın hava savunma sistemlerinin etkinliği konusunda büyük soru işaretleri yarattı.
Ancak saldırının üzerinden saatler geçmesine, hatta bir gün dolana kadar, İranlı yetkililerden halka herhangi bir açıklama gelmedi. Ne saldırıların boyutuna dair bilgi verildi ne de vatandaşların ne yapması gerektiğine ilişkin bir yönlendirme yapıldı.
İnsanların aklındaki temel soru şuydu: "Savaşa mı girdik?"
Ancak devlet televizyonuna çıkan tüm yetkililer, her şeyin "kontrol altında" olduğunu ve şehirlerin "güvenli ve sakin" olduğunu öne sürüyordu.
Hiçbir yetkili, İsrail savaş uçaklarının nasıl olup da Tahran'a kadar hiçbir engelle karşılaşmadan gelip hedeflerini vurabildiğini açıklamadı.
Ancak Cuma öğleden sonra, İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'in biri yazılı, diğeri video olmak üzere iki mesaj yayımlamasının ardından, devlet medyasındaki sunucular ve yorumcular "sert intikam" söylemini öne çıkarmaya başladı.
Hamaney video mesajında, "Silahlı kuvvetler güçlü şekilde karşılık verecek ve Siyonist rejime diz çöktürecektir" dedi.
Aynı akşam İran, Tel Aviv'e balistik füzeler fırlattı. Devlet medyası Tel Aviv'in merkezine düşen füzelerin görüntülerini canlı yayına taşıdı.
Bu yayınlarda uzmanlar, İran füzelerinin İsrail'in hava savunmasını delip geçtiğini, bunun bir "ders" ve "ezici karşılıklar serisi" olduğunu vurguluyordu.
Böylece devlet medyasında "zafer anlatısı" şekillendi. Tel Aviv'de çalan sirenler bile "İsrail'in korkusunun" göstergesi olarak sunuldu.
İran'ın İsrail' gönderdiği füzeler Gazze Şeridi'nden görülüyor. (15 Haziran) Gazze Şehri üzerinde gökyüzünde İran füzeleri görülüyor.
Tüm bunlar olurken, İsrail'in Natanz, Fordo ve İsfahan'daki nükleer tesislerine ve hava üslerine yönelik saldırıları hâlâ sürüyordu. Cumartesi sabahı erken saatlerde ise Tahran semalarında hâlâ düşman insansız hava araçları görülüyordu.
Bazı vatandaşlar araçlarına benzin almak için istasyonlara akın etti, uzun kuyruklar oluştu. Bazıları ise ekmek, pirinç, yağ gibi temel gıda ürünlerini stoklama derdine düştü.
Birkaç saat sonra İran İçişleri Bakanı devlet televizyonuna çıkarak halka şu uyarılarda bulundu:
"Sakin olun, paniğe kapılmayın. Sadece resmi kaynaklara güvenin. Gereksiz seyahatlerden kaçının. Acil servislerle iş birliği yapın."
Ancak bu açıklamalar, halkı yatıştırmaktan çok onları kontrol altına almaya yönelik bir çağrı gibi yankı buldu.
İslam Devrim Muhafızları Ordusu'ndan bazı üst düzey komutanlar ve nükleer bilim insanlarının öldüğü duyurulsa da, yetkililer tarafından yapılan bilgilendirme çok sınırlıydı.
Bazı eyalet valileri ya da yerel Kızılay yetkilileri tarafından açıklanan dağınık can kaybı verileri dışında, saldırıların kapsamı ya da etkisi hakkında net bir bilgi verilmedi.
Resmi haber ajansları ise hükümet yetkilileri, dini gruplar ve çeşitli kurumların ortak anlatısına odaklandı:
"Mazlum ama dirençli bir millet" anlatısı vurgulandı, İran'ın bölgesel müttefiklerini içeren "Direniş Ekseni"ne bağlılık teyit edildi ve dini lidere "ağır intikam" çağrıları yapıldı.
Ancak tüm bu söylemlere rağmen, temel sorular hâlâ cevapsız:
Bu çapta saldırılar nasıl gerçekleşti? Kaç sivil ve yetkili yaşamını yitirdi? Hangi stratejik tesisler hedef alındı? Zararın boyutu ne? Tahran ve diğer şehirler gerçekten güvenli mi?