Nick Robinson
BBC Today programının sunucusu
Görevden ayrıldığından bu yana verdiği ilk ve olağanüstü açık sözlü röportajında Joe Biden, halefinin ilk 100 günü hakkında değerlendirmelerini ve Atlantik İttifakı'nın (NATO) çökmesi durumunda geleceğe dair korkularını paylaşıyor.
Yarım yüzyıldan önce siyasi kariyerinin başladığı Delaware'deki bir otelde selamladığım kişinin, kısa bir süre önce "özgür dünyanın lideri" olduğuna inanmak zor.
Joe Biden hâlâ güç sembolleriyle çevrili; siyah SUV araçlar, kulaklık takan güvenlik görevlileri, odada patlayıcı araması yapan köpekler... Ancak son üç ayını, inandığı şeylerin halefi tarafından alıp götürülüşünü izleyerek geçirdi.
Donald Trump, Biden adını tercih ettiği siyasi silah olarak defalarca kullandı. Yakın tarihli bir analiz, Trump'ın ilk 100 gününde Biden adını en az 580 kez söylediğini ya da yazdığını gösterdi. Hisse senedi fiyatlarındaki artışları "Trump'ın borsası" olarak sahiplenen Trump, keskin düşüşleri ise "Biden'ın borsası" diye nitelendirdi.
Başkan Biden (eski başkanlar görevden sonra da unvanlarını korurlar), bu haftaya kadar seleflerini görevlerinin başında eleştirmemek yönündeki geleneğe büyük ölçüde bağlı kalmıştı. Ancak tokalaştığımız andan itibaren, onun da artık sözünü söylemeye kararlı olduğu belli oluyordu.
Biden NATO'nun sınırlarının her bir karışını koruma kararını "kutsal bir ödev" olarak tanımlıyor.
Eski başkan, koyu lacivert takım elbisesiyle gülümseyerek ve rahat bir şekilde ama görevdeki bir adamın kararlılığıyla geliyor. Bu, Beyaz Saray'dan ayrıldığından beri verdiği ilk röportaj ve en çok Donald Trump'ın, başta Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy olmak üzere, Amerika'nın müttefiklerine yönelik tavrına öfkeli görünüyor.
Trump ile Zelenskiy arasında Şubat ayında Oval Ofis'te yaşanan hararetli tartışmaya atıfta bulunarak, "Bu olayın yaşanma biçimini Amerika'ya yakıştıramadım" diyor.
"'Burası artık Amerika Körfezi', 'belki Panama'yı geri almalıyız', 'belki Grönland'ı satın almalıyız', 'belki Kanada 51. eyalet olmalı' şeklinde konuşmamız... Allah aşkına ne oluyor?
"Hangi başkan böyle konuşur? Bu biz değiliz. Biz özgürlük, demokrasi, fırsat ülkesiyiz, zapt etme ülkesi değil."
Trump'ın dolu dolu geçen 100 günü sonrasında, Başkan Biden'ın eleştireceği çok fazla konu vardı.
Ancak onun asıl endişesi iç politikadan çok uluslararası alanla ilgili görünüyor: Amerika ile Avrupa arasındaki ittifakın tehdit altında olduğuna inanıyor. Biden'a göre bu ittifak, seksen yıl boyunca barış, özgürlük ve demokrasiyi güvence altına aldı.
NATO endişesi
9 Mayıs'taki Avrupa Zafer Günü yıldönümünden birkaç gün önce yaptığımız röportajdan hemen önce Biden cebinden büyük, sarı bir madeni para çıkardı ve avucuma koydu. Bu, geçen yılki Normandiya Çıkarması anma töreninden kalma bir hatıraydı. Biden, Normandiya sahilinde yaptığı konuşmanın en önemli konuşmalarından biri olduğuna inanıyor. O konuşmada, savaşan ve hayatını kaybeden askerlerin "hiç şüphe duymadan, uğruna savaşmaya ve ölmeye değer şeyler olduğunu bildiklerini" söylemişti.
Ona bu fedakarlık mesajının Amerika'da unutulma tehlikesi altında olup olmadığını soruyorum. "Halk tarafından değil ama evet, liderlik tarafından" diye anıt veriyor.
Atlantik İttifakı'nın (NATO) ölmekte olduğunun düşünülmesinin "ciddi bir endişe kaynağı" olduğunu söylüyor.
"Bu gerçekleşirse, modern dünya tarihini değiştireceğini düşünüyorum" diyor ve ekliyor:
"İnsanları bir araya getirme ve dünyaya liderlik etme kapasitesine sahip tek ulus biziz. Aksi halde sahneye Çin ve eski Sovyetler Birliği, yani Rusya çıkacak."
,Biden Trump'ın Rusya'ya yaklaşımının Avrupa'ya yanlış mesaj verebileceğinden endişeli.
Bu ittifak artık her zamankinden daha fazla sorgulanıyor. Önde gelen eski bir NATO yetkilisi bu hafta BBC'ye yaptığı açıklamada, Zafer Günü kutlamalarının adeta bir cenaze havasında geçtiğini söyledi.
ABD Başkanı Trump, Amerika'nın müttefikleri tarafından "dolandırıldığından" şikayet etti; Başkan Yardımcısı JD Vance, Amerika'nın "Avrupa'yı kurtardığını" söyledi; Savunma Bakanı Pete Hegseth ise Avrupa'nın "beleşçilik" yaptığını iddia etti.
Biden, NATO üyelerinin "NATO topraklarının her bir karışını, kolektif gücümüzün tamamıyla savunmak" taahhüdünü "kutsal bir yükümlülük" olarak tanımlıyor.
Biden, "Dünyadaki müttefiklerimizin, son 80 yıldır durduğumuz yerde kalıp kalmayacağımızdan şüphe etmesinden endişeliyim" diyor.
Başkanlığı döneminde hem Finlandiya hem de İsveç NATO'ya katıldı; bu durumun ittifakı daha güçlü hale getirdiğine inanıyor. "Tüm bunları biz yaptık ama şimdi dört yıl içinde bunları elinin tersiyle itmek isteyen biriyle karşı karşıyayız."
"Avrupa'nın, Amerika'nın tutarlılığına ve sadece NATO konusunda değil, dünya için önemli olan diğer meselelerde de liderliğine olan güvenini kaybetmesinden endişeliyim."
Biden, 'şaşkın yaşlı adam' mı?
Başkan Biden ile, çocukluğundan beri evim dediği Delaware eyaletindeki Wilmington şehrinde buluşuyorum. Burası, Washington'dan trenle bir buçuk saatlik mesafede; Biden bu yolculuğu, 30 yaşında Senatör olduğundan beri 50 yıldır yapıyor. Amerika başkanları arasında en uzun süre kamu görevi yapan kişi.
Oval Ofis'ten ayrıldığında 82 yaşındaydı. Yaşı, bitmek bilmeyen bir tartışma konusu oldu. Gazeteciler Jake Tapper ve Alex Thompson, "Original Sin: President Biden's Decline, Its Cover-Up, and His Disastrous Choice to Run Again" (Orijinal Günah: Başkan Biden'ın Çöküşü, Bunun Gizlenişi ve Tekrar Aday Olma Felaketi) adlı kitaplarında onu "zaman zaman şaşkın bir yaşlı adam" olarak tanımlıyor.
Geçtiğimiz Haziran ayında canlı yayında gerçekleşen ve felaket olarak nitelendirilen tartışma performansı daha fazla soru işaretini beraberinde getirdi. Biden cümleleri toparlayamadı, kelimeleri karıştırdı, bir anda ne diyeceğini unuttu ve bir noktada şaşırtıcı şekilde "Sonunda Medicare'i yendik!" diye övündü. Bu olaydan kısa süre sonra seçim kampanyasından çekildi.
Biden'ın Haziran ayındaki TV tartışmasındaki performansı, yaşadığı duraksamalar ve aklı karışmış gibi görünmesi nedeniyle soru işaretlerine yol açtı.
Biden bugün halen sıcak ve karizmatik, seçim kazanmasını sağlayan halkçı cazibeye sahip ama bir zamanlar olduğu lidere göre çok daha yavaş, sessiz ve tereddütlü. Onunla yüz yüze görüşmemiz sırasında Beyaz Saray'da dört yıl daha görev yaptığını ve 90 yaşına yaklaştığını hayal etmekte zorlandım.
Biden'a geçen yıl aldığı kararları yeniden düşünmek zorunda kalıp kalmadığını soruyorum. Seçim gününden sadece 107 gün önce başkanlık yarışından çekilmişti, bu da Kamala Harris'e kendi kampanyasını kurgulamak için sınırlı bir zaman bırakmıştı.
"Bence fark etmezdi. İyi bir adayımız vardı, finansmanı tamamen sağlanmıştı" diyor.
"Kimse başarmayı hedeflediğimiz şeyleri başarabileceğimizi düşünmemişti. Ve gündemimizde o kadar başarılı olmuştuk ki, 'Hayır, şimdi duracağım' demek zordu… Zor bir karardı."
Peki, pişman mı? Daha erken çekilmek, başkasına daha büyük bir şans tanıyabilir miydi?
"Hayır, bence doğru karar buydu" diye yanıt verip bir süre sessiz kalıyor. "Bence… Tam olarak zor bir karardı."
Trump 'Cumhuriyetçi bir başkan gibi davranmıyor'
Biden, siyasete adaletsizlikle mücadele etmek için girdiğini ve bugüne kadar bu mücadeleye olan isteğini hiç kaybetmediğini söylüyor. Geçtiğimiz yıl Normandiya Çıkarması anmalarında, "Demokrasi, İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan bu yana dünyada hiç olmadığı kadar tehdit altında" uyarısında bulunmuştu.
Bugün bu sözlerini şöyle açıyor: "Bugün pek çok Avrupalı lider ve Avrupa ülkesi, 'Şimdi ne yapmalıyım? Hangi yol benim için en iyisi? Amerika'ya güvenebilir miyim? Onlar yanımızda olacak mı?' diye düşünüyor."
"Demokrasi tüm dünyada genişlemiyor bilakis geriliyor. Her nesil demokrasi için savaşmak zorunda."
Geçtiğimiz günlerde Chicago'da konuşan Biden, Amerika'da "kimsenin kral olmadığını" söyledi. Ona, Başkan Trump'ın anayasa ile sınırlandırılmış bir başkandan çok bir monark gibi davranıp davranmadığını soruyorum.
Kelimelerini dikkatle seçerek: "Cumhuriyetçi bir başkan gibi davranmıyor" diyor.
Röportajımızın ilerleyen kısmında Biden, Amerikan demokrasisinin geleceği konusunda eskisi kadar endişeli olmadığını savunuyor. Bunun sebebinin "Cumhuriyetçi Parti'nin Trump'ın ne olduğunu anlamaya başlaması" olduğunu düşünüyor.
'Putin'in duracağını düşünen kimse aptallık ediyor'
Başkan Biden, 2022 yılında Vladimir Putin'in Ukrayna'ya topyekün işgal başlatmak üzere olduğunu dünyaya duyurduğunda, NATO'daki lider rolünü büyük bir memnuniyetle üstlenmişti.
Donald Trump Başkanlık görevine geldikten sonra ise farklı bir rota çizdi; Ukrayna'ya, savaşın sona ermesini istiyorsa Rusya'ya toprak vermeyi düşünmesi gerektiğini söyledi.
Biden, Trump'ın bu yaklaşımı için "Bu, modern çağın ödün politikası" diyor.
Putin'in Ukrayna'yı "Ana Rusya'nın bir parçası" olarak gördüğünü, Ukrayna üzerinde tarihi hakları olduğuna inandığını belirtiyor… "Sovyetler Birliği'nin çökmüş olmasına dayanamıyor. Ve onun duracağını düşünen kimse, açıkça aptallık ediyor."
Biden, Trump'ın bu yaklaşımının diğer Avrupa ülkelerine de Rusya'ya boyun eğme zamanının geldiği sinyalini verebileceğinden korkuyor.
Biden Ukrayna için: "Onlara bağımsızlıklarını kazanmaları için her şeyi sağladık"
Biden yine de Ukrayna Savaşı hakkında eleştirilerle yüzleşti. Kiev'deki bazı çevreler ve müttefikleri, ayrıca İngiltere'de bazı kişiler, Biden'ın Zelenskiy'e işgale direnecek kadar destek verip Rusya'yı yenebilecek kadar destek vermediğini savunuyor. Bunun, Putin'in köşeye sıkışması durumunda nükleer silah kullanabileceği endişesinden kaynaklandığı öne sürülüyor.
Putin'e bu hafta televizyonda doğrudan, savaşı kazanmak için nükleer silah kullanıp kullanmayacağı sorulduğunda, "Umarım gerekli olmaz" dedi ve savaşı "mantıklı bir sonuca" ulaştıracak araçlara sahip olduğunu ekledi.
Biden'a, Ukrayna'ya zafer kazandıracak silahları vermeye cesaret edemediği ve bu yüzden savaşın uzadığı yönündeki eleştirileri hatırlatıyorum.
Biden, "Onlara (Ukrayna'ya), bağımsızlıklarını korumaları için gereken her şeyi verdik. Ve Putin yeniden harekete geçseydi, daha sert yanıt vermeye hazırdık " diyerek kendisini savunuyor.
"Nükleer güçlerle üçüncü dünya savaşı ihtimalinden" özellikle kaçınmak istediğini söylüyor ve ekliyor: "Ve bunu başardık."
"Putin'in eli gerçekten sıkışsaydı ne yapardı?" diye devam ediyor, "Nükleer silah kullanma tehdidinde bulunurdu. Bu bir oyun ya da kumar değil."