Esra TANRIVERDİ

Erkekler neden geride kalıyor?

Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A- A+ Paylaş

Bu yazıda sizlerle, insanoğlunun yaşam serüvenini üçe ayıran bir kavramdan bahsetmek istiyorum:
Zeka yaşı, beden yaşı ve gönül yaşı. Bu benim kendi tanımlamam, henüz bilimsel bir makalede yer almıyor, ama yıllardır çift terapilerinde karşılaştığım hikayeler ve gözlemlerim bu kavramı doğurdu. Özellikle kadın-erkek ilişkilerinde, gönül yaşının ne kadar kritik bir rol oynadığını fark ettim. Ve açıkça söyleyeyim: Erkekler, bu konuda kadınların fersah fersah gerisinde. Evet, kulağa sert gelebilir, ama bu yazıyı öfkeyle ya da intikam hırsıyla yazmıyorum. Sadece, seans odasında dinlediğim onlarca çiftin, özellikle kadınların, ortak şikayetlerinden damıttığım bir gerçeği paylaşıyorum. Hazırsanız, bu meseleyi eleştirel bir gözle masaya yatıralım.

Gönül yaşı ne demek?

Gönül yaşı, bir insanın sevgiyle tanışması, duygularını sağlıklı bir şekilde ifade edebilmesi ve karşı cinse bu duyguları yansıtabilmesi demek. Empati, sorumluluk, fedakarlık ve en önemlisi, duygusal olgunluk gerektiriyor. Toplumumuzda “Erkekler geç olgunlaşır” lafı adeta bir atasözü gibi dolaşır. Peki, bu olgunlaşma nerede oluyor? Kariyerde, parada, statüde mi? Ne yazık ki, gönül yaşında değil. Kadınlar, duygusal farkındalık ve ilişki yönetme konusunda çoktan yol almışken, erkekler çoğu zaman bu alanda yerinde sayıyor. Sonuç? İlişkilerde büyüyen bir uçurum ve hayal kırıklığıyla dolu seanslar.

Erkekler neden geride?

Bakıyorsunuz, 40’lı yaşlarda, zeki, kariyerli, dışarıdan bakıldığında “her şeyi çözmüş” bir adam. Ama iş ilişkiye gelince, adeta 15 yaşında bir ergen! Kızdığında küsen, hata yaptığında inatlaşan, duygularını ifade etmek yerine ya susan ya da kavgaya tutuşan bir profil. Danışanlarım arasında bu tablo o kadar yaygın ki! Kadınlar, “Hocam, aşkı anlatırken mangalda kül bırakmıyor, ama iş icraata gelince çocuk gibi davranıyor!” diyor. Ve haklılar. Erkekler, duygusal olgunlukta tökezliyor. Peki, neden? Toplumumuzun “erkeklik” anlayışı bu işin baş sorumlusu. Erkeklik, sanki duygusallıktan uzak durmak, özür dilememek, her zaman haklı olmakmış gibi yüceltiliyor. Hata kabul etmek zayıflık, empati göstermek “erkeksi değil” gibi görülüyor. Bu tabular, erkekleri gönül yaşında bir ergen gibi tutsak ediyor.

Gönül yaşı düşük erkekleri nasıl tanırsınız?

Hiç zor değil, sevgili okurlar. Bu erkekler, birkaç belirgin özellikle kendilerini ele veriyor:

•  İnatçılık ve hata kabul etmeme: Hatalarını görmek yerine suçu partnerine atar, özür dilemek onların lügatinde yok.

•  Kurban rolü: Her tartışmada “Hep ben suçluyum zaten!” diyerek kendilerini mağdur ilan ederler.

•  Yüzleşmekten kaçış: Duygusal bir sorun mu var? Hemen konuyu değiştirir ya da kaçarlar.

•  Öz güvensizlik maskesi: Dışarıdan “delikanlı” gibi görünürler, ama bu çoğu zaman güvensizliklerini örtme çabası.

•  Sekse aşırı odaklanma: İlişkiyi sadece fiziksel boyuta indirgeyip duygusal bağı ihmal ederler.

Bu özellikler, sadece partnerlerini değil, kendilerini de mutsuz ediyor. Ama asıl trajik olan, çoğu erkeğin bu durumun farkında bile olmaması. Dışarıdan bakıldığında çekici, başarılı, “her şeyi yolunda” görünen bu adamlar, ilişkilerde didişmekten başka bir şey yapmıyor. Ve ne yazık ki, hata hep kadınlarda bulunuyor!

Toplumun suçu ne?

Erkeklerin gönül yaşı geriliğinin kökeninde, çocukluktan itibaren içselleştirilen toplumsal roller yatıyor. Eleştirel, katı, kıyaslayıcı ebeveynler, çocuklarına kendine değer vermeyi öğretemiyor. “Erkek adam ağlamaz,” “Hata yapmaz,” “Her zaman güçlü olmalı” gibi kalıplar, duygusal gelişimi baltalıyor. Kadınlar ise, toplumsal beklentilerle daha erken yaşta empati kurmaya, ilişkiyi taşımaya yönlendiriliyor. Bu da aradaki mesafeyi büyütüyor. Erkekler, sorumluluktan kaçarken ya da hatalarını sevgilisine, eşine yüklerken, çevreleri de “Erkektir, yapar!” diyerek bu davranışı normalleştiriyor. Oysa bu, değişmesi gereken bir davranış bozukluğu.

Peki, ne yapmalı?

Sevgili okurlar, gönül yaşı düşük olmak kader değil. Ama değişim, farkındalıkla başlar. Erkekler, önce hatalarıyla yüzleşmeyi öğrenmeli. Özür dilemek, zayıflık değil, olgunluk göstergesidir. Duygularını ifade etmekten korkmamalı, partnerinin ihtiyaçlarına kulak vermeli. Ve en önemlisi, “erkeklik” edebiyatının gölgesinden çıkıp insan olmayı kucaklamalı. Kadınlar da bu süreçte sınır koymalı; yanlış davranışları desteklemek yerine, partnerlerini değişime teşvik etmeli. Çünkü alttan almak, sadece bu döngüyü besler.

Gönül yaşını yükseltmek mümkün. Yeter ki çaba gösterelim, birbirimize değer verelim ve duygularımızla barışalım. İlişkiler, ancak iki tarafın da gönül yaşı uyumlandığında güzelleşir.

Siz ne dersiniz? İlişkilerinizde bu gönül yaşı farkını hissediyor musunuz?

Bir yanıt yazın

Yanıt yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Esra TANRIVERDİ yazıları