Esra TANRIVERDİ

SUMUD Filosu ve Sessizliğin Psikolojisi

Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A- A+ Paylaş

Denize atılan mamalar, ilaçlar ve ekmekler… 

Aslında onlar yalnızca yardım malzemesi değildi; insanlığın vicdanıydı. 

Gazze’ye insani yardım götürmek için yola çıkan SUMUD filosu, kimyasal tazyikli suyla batırılmaya çalışıldı, gönüllüleri esir alındı, içindeki umutlar denize savruldu. 

Bu, sadece bir siyasi olay değil; insanlık tarihine düşen psikolojik bir kayıttır.

Peki, bir toplum neden zulüm karşısında sessiz kalır? Psikoloji bize bu sorunun yanıtlarını gösteriyor:


- Bilişsel Çelişki: İnsan, kendi kimliğiyle çelişen gerçeği görmemek için inkârı seçer. “Biz haklıyız” söylemi, vicdanın üstünü örter.


- Dehumanizasyon: Karşı tarafı “insan” değil “tehdit” olarak görmek, empatiyi öldürür. 

Hannah Arendt’in dediği gibi: “Kötülük, çoğu zaman sıradan insanların gündelik sessizliğinde kök salar.”


- Travmanın Normalleşmesi: Sürekli savaş, ölümleri olağanlaştırır. 

Nietzsche’nin sözü akla gelir: “Canavarlarla savaşan kişi, dikkat etsin; sonunda kendisi de bir canavara dönüşebilir.”


- Otoriteyle Özdeşleşme: Devletin otoritesine boyun eğmek, bireysel sorumluluğu siler. 

Spinoza’nın hatırlattığı gibi: “İnsan özgürlüğü, aklını kullanmaya cesaret etmesinde yatar.”

Bugün deniyor ki: Bu artık dünyanın yeni düzeni. Devletler susuyor, yalnızca sivil toplum tepki gösteriyor. 

Bu gerçek, bize şunu kanıtlıyor: İnsanlık, kurumsal yapılardan çok bireylerin vicdanıyla ayakta duruyor.  

Mevlana’nın yüzyıllar önce söylediği söz sanki bu tablo için:
“Vicdanı olmayanın dini de olmaz. İnsanlığın dini vicdandır.”

SUMUD filosu, yalnızca yardım taşıyan tekneler değildi; insanlığın hala ölmediğinin sembolüydü. Onlar, dalgaların içine yalnızca ilaç değil, bir mesaj bıraktılar:
“Biz hâlâ insanız.”  

Albert Camus’nün dediği gibi:
“Umudumuz, bizi öldürmeyen şeylerin direncimiz haline gelmesidir.”

Bir İroni: Nobel

Acı bir ironiyle söylemek gerekirse: Eğer Nobel Barış Ödülü barışı engelleyenlere verilseydi, bu yıl İsrail’e giderdi. 

Ama gerçek ödül, teknelere binip cesaretle denize açılanlara, vicdanını susturmayanlara aittir. 

Çünkü Viktor Frankl’ın sözünü unutmamak gerekir:
“Her şey elinizden alınabilir ama bir şey hariç: Koşullar ne olursa olsun, tavrınızı seçme özgürlüğünüz.”

Sevgili okuyucularım,

Bugün tekneler engellenmiş olabilir. Ama yarın vicdanların sesini engelleyemezler. Çünkü insanlığın son kalesi, hâlâ içimizde saklı duran o küçücük ama inatçı vicdandır.

Bir yanıt yazın

Yanıt yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Esra TANRIVERDİ yazıları