SUMUD Filosu ve Sessizliğin Psikolojisi
- Telegram
Denize atılan mamalar, ilaçlar ve ekmekler…
Aslında onlar yalnızca yardım malzemesi değildi; insanlığın vicdanıydı.
Gazze’ye insani yardım götürmek için yola çıkan SUMUD filosu, kimyasal tazyikli suyla batırılmaya çalışıldı, gönüllüleri esir alındı, içindeki umutlar denize savruldu.
Bu, sadece bir siyasi olay değil; insanlık tarihine düşen psikolojik bir kayıttır.
Peki, bir toplum neden zulüm karşısında sessiz kalır? Psikoloji bize bu sorunun yanıtlarını gösteriyor:
- Bilişsel Çelişki: İnsan, kendi kimliğiyle çelişen gerçeği görmemek için inkârı seçer. “Biz haklıyız” söylemi, vicdanın üstünü örter.
- Dehumanizasyon: Karşı tarafı “insan” değil “tehdit” olarak görmek, empatiyi öldürür.
Hannah Arendt’in dediği gibi: “Kötülük, çoğu zaman sıradan insanların gündelik sessizliğinde kök salar.”
- Travmanın Normalleşmesi: Sürekli savaş, ölümleri olağanlaştırır.
Nietzsche’nin sözü akla gelir: “Canavarlarla savaşan kişi, dikkat etsin; sonunda kendisi de bir canavara dönüşebilir.”
- Otoriteyle Özdeşleşme: Devletin otoritesine boyun eğmek, bireysel sorumluluğu siler.
Spinoza’nın hatırlattığı gibi: “İnsan özgürlüğü, aklını kullanmaya cesaret etmesinde yatar.”
Bugün deniyor ki: Bu artık dünyanın yeni düzeni. Devletler susuyor, yalnızca sivil toplum tepki gösteriyor.
Bu gerçek, bize şunu kanıtlıyor: İnsanlık, kurumsal yapılardan çok bireylerin vicdanıyla ayakta duruyor.
Mevlana’nın yüzyıllar önce söylediği söz sanki bu tablo için:
“Vicdanı olmayanın dini de olmaz. İnsanlığın dini vicdandır.”
SUMUD filosu, yalnızca yardım taşıyan tekneler değildi; insanlığın hala ölmediğinin sembolüydü. Onlar, dalgaların içine yalnızca ilaç değil, bir mesaj bıraktılar:
“Biz hâlâ insanız.”
Albert Camus’nün dediği gibi:
“Umudumuz, bizi öldürmeyen şeylerin direncimiz haline gelmesidir.”
Bir İroni: Nobel
Acı bir ironiyle söylemek gerekirse: Eğer Nobel Barış Ödülü barışı engelleyenlere verilseydi, bu yıl İsrail’e giderdi.
Ama gerçek ödül, teknelere binip cesaretle denize açılanlara, vicdanını susturmayanlara aittir.
Çünkü Viktor Frankl’ın sözünü unutmamak gerekir:
“Her şey elinizden alınabilir ama bir şey hariç: Koşullar ne olursa olsun, tavrınızı seçme özgürlüğünüz.”
Sevgili okuyucularım,
Bugün tekneler engellenmiş olabilir. Ama yarın vicdanların sesini engelleyemezler. Çünkü insanlığın son kalesi, hâlâ içimizde saklı duran o küçücük ama inatçı vicdandır.

