Esra TANRIVERDİ

Unutmak: Gerçekten Mümkün mü?

Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A- A+ Paylaş

İnsanın en derin yarası hatırlamakta değil, unutmakta gizli. Acı, hatırlanırken can yakar ama unutuldu sanıldığında daha çok yakar. Çünkü hiçbir şey tam anlamıyla silinmez; sadece gölgelerin arasına çekilir, yeri geldiğinde bir koku, bir şarkı, bir bakışla yeniden canlanır.

Felsefe bize, belleğin aslında seçici bir unutuş olduğunu söyler. Platon, hatırlamayı ruhun kadim bilgisine ulaşmak diye tarif ederken; Heidegger, unutmayı varoluşun yükünü hafifleten bir gölge gibi görür. Oysa insan için unutmak, kimi zaman bir kurtuluş, kimi zaman da bir ihanettir. Kimi anılar gitmeyi hak etmez, kimi acılar da kalmayı.

Psikolojiye kulak verdiğimizde bambaşka bir sahne açılır önümüze. Freud’un dediği gibi, acı verici anılar bilinçdışına sürülür; unutulmuş gibi görünür ama bir gün ansızın geri dönerler. Modern psikoloji de aynı şeyi söyler: Beyin unutur gibi yapar ama aslında erteleyip saklar. Zamanla solan hatıralar, en küçük bir çağrışımla küllerinden doğar. Yani biz unuttuğumuzu sanırken, aslında kalbimiz sadece kabullenmeyi öğrenir.

Ve işte hayat, yine kalbimizi sınar. Türk müziğinin güçlü sesi, Türkiye’nin ilk kadın aranjörü Banu Kırbağ’ı kaybettik. Onun 1978’de söylediği o unutulmaz şarkı hâlâ kulaklarımızda: “Unutulur…”

Her şey unutulur mu gerçekten? Belki zaman bir gün acıları usulca siler. Belki de sadece erteler. Ama bazı sesler, bazı şarkılar, bazı insanlar… Onlar belleğin değil, kalbin raflarına yerleşir. Orada hiç toz tutmazlar.

Banu Kırbağ da öyle. Adını taşıyan şarkısı “unutulur” dese de, kendi adı ve kendi sesiyle bize hatırlattı: Aslında bazıları hiç unutulmaz.

Bir yanıt yazın

Yanıt yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Esra TANRIVERDİ yazıları