Bir Çöküşün Anatomisi: Fransa
- Telegram
Amerika Birleşik Devletleri'nde 20'inci yüzyılda, Başkan'a en yakın koltuğun sahibi ve uluslararası politikalarda en az onun kadar belirleyici olan Güvenlik Danışmanlığı'nın hakkını veren iki isim vardı. Bunlardan bana göre birincisi Zbigniew Brzezinski, ikincisi ise ondan daha popüler olan Henry Kissinger idi. Brzezinski, Birinci Soğuk Savaş'ın bitiminde yaptığı değerlendirmede, bir sonraki mücadelenin ekonomi ve refah üzerinden gerçekleşeceğini öngörmüş, belki de meslek hayatının tek hatasını yapmıştı. 2017 yılında yaşama veda eden Brzezinski'ye göre 21'inci yüzyılda ABD'nin karşısındaki en önemli rakipler Avrupa Birliği ve Japonya olacaktı.
Ona göre Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya'nın bu alanda hesaba katılması dahi mümkün değildi. Lakin tarihin tekerleği hiç de Brzezinski'nin öngördüğü şekilde dönmedi. Avrupa Birliği bugün, Fransa merkezli bir çöküş sürecini yaşıyor. Macron liderliğindeki Fransa yalnızca kendi siyasi sistemini çökertmekle kalmıyor, Avrupa'nın ABD ve Rusya karşısındaki kırılganlığını geri dönülemez bir noktaya doğru sürüklüyor. Fransa'nın içerisine düştüğü durum yalnızca peşpeşe gelen hükümet kuramama krizleriyle sınırlı değil. Bunlara içerisinde bulunduğumuz hafta eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkzoy'nin cezaevine gireceği tarihin kesinleşmesi ve Fransa'nın hala kendisini sömürge imparatorluğu zannetmesinden kaynaklı olarak, ülkesinde Z Kuşağı protestolarına mağlup olan Madagaskar Cumhurbaşkanı Andry Rajoelina'nın kaçışına sağlanan yardım da eklendi. Hükümet krizinden başlayacak olursak, Macron'un son sadık adamı Sebastian Lecornu ilk hükümeti kurma görevini 9 Eylül'de almış, Beşinci Cumhuriyetin en uzun sürede hükümet kurabilen başbakanı olarak rekoru kırdıktan sonra 5 Ekim'de hükümetini açıklamıştı. Ancak 24 saat geçmeden istifa etmiş bu defa da en kısa süren hükümetin başbakanı olarak bir başka rekora imza atmıştı.
2026 BÜTÇESİ MACRON'UN MEZARINI KAZIYOR
İşin ilginç yanı, mecliste azınlığı düşmüş merkez partilerle kör topal bir şekilde 2027'deki seçime kadar dayanmayı planlayan Macron, 10 Ekim'de tekrar hükümeti kurma görevini Lecornu'ya verdi. Lecornu, ısrarlara dayanamayarak bir hükümet daha kurdu ancak 40 milyar avronun üzerinde kesinti öngören 2026 yılı bütçesinin, mevcut durumda parlamentodan geçme ihtimali görünmüyor. Lecornu'nun tasarruf için tüm emeklilik maaşlarını, aile yardımları ve sosyal yardımları dondurmaya yönelik ürettiği çare parlamentoda gensoruya neden olmadan önce muhtemeldir ki Paris sokaklarında bir isyan ateşinin yakılmasına neden olacaktır.
SARKOZY'YE CEZAEVİ YOLU GÖRÜNDÜ
Gelelim Fransa siyasetinin içerisinde debelendiği bataklığın bir diğer başlığına. 2007-2012 yılları arasında Fransa Cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Nicolas Sarkozy hakkındaki yargı süreci tamamlandı. Sarkozy, 2007 yılındaki seçim kampanyasını dönemin Libya lideri Muammer Kaddafi'den aldığı parayla finanse etmekle suçlanıyordu. Suçlamalar Kaddafi'nin Fransa'nın katkısıyla devrilip, linç edilmesinin ardından Libya liderinin aile üyeleri tarafından gündeme getirildi ve Fransız basını da amansız bir şekilde konunun üzerine getti. 2013 yılında başlayan soruşturma ve ardından yürütülen yargı süreci geçen ay tamamlandı. Kaddafi'nin Sarkozy'yi finanse etmesine aracılık yapan Lübnanlı iş adamı Ziyad Takieddin'in ifadesine göre, Fransa Cumhurbaşkanının seçim kampanyasına transfer edilen paranın miktarı 50 milyon avroydu. Hatta bu para transferi Sarkozy Cumhurbaşkanı olduğuna oturduktan sonra da devam etti. Sarkozy, 21 Ekim itibarıyla bir Avrupa Birliği ülkesinde parmaklıklar ardına gönderilecek ilk devlet başkanı olacak. Paris yakınındaki Sante Cezaevinde ağırlanacak olan Sarkozy'nin odasında duşu ve televizyonu olacak. Ayrıca tek başına havalandırmaya çıkma imkanı da sağlanacak. Suçlu bulunmasına rağmen Sarkozy, kendisine verilen 5 yıllık hapis cezasının tamamını çekmeyebilir ve şartlı salıverilme ihtimali var.
SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU HASTALIKLARI MADAGASKAR'DA HORTLADI
Ve gelelim Fransa'nın ayranı yok iken içmeye Afrika kıtasında sömürgeci zihniyetiyle dahil olduğu son maceraya. Nepal'den sonra Z Kuşağı Protestolarının sıçradığı Madagaskar'da 25 Eylül itibarıyla olaylar kontrolden çıkmış, yolsuzluklara karşı çıkan, enerjiye ve temiz içme suyuna erişim talep eden genç kitlelerin başlattığı eylemlerde 22 kişi hayatını kaybetmişti. Protestolara Madagaskar ordusunun kimi birlikleri ve siyasetçiler de destek vermiş, tüm kesimler Devlet Başkanı Andry Rajoelina'nın istifasını talep etmişti. Hafta başında ortadan kaybolan Rajoelina'nın, Salı günü itibarıyla ülkeden kaçtığı anlaşıldı. Fransız ordusunun bu firarda başrolü oynadığı, Rajoelina'yı önce helikopterle ülkenin doğusuna götürdükleri, buradan da bir askeri uçakla Hint Okyanusu'ndaki Reunion Adası'na kaçırdıkları bildiriliyor. Madagaskar'ın firari devlet başkanının bir sonraki durağının Birleşik Arap Emirlikleri olabileceği ileri sürülüyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Madagaskar'daki gelişmelere bu şekilde müdahil olmalarını, iktidarda “barışçı bir geçişi sağlamak” olarak izah etti. Firari devlet başkanı Reunion Adası'ndan hükümeti feshettiğini ilan ederken, Madagaskar parlamentosu da Rajoelina'yı görevinden almak için harekete geçti. Tüm bu gelişmeler alt alta yazılıp toplandığında İkinci Dünya Savaşı kahramanı General de Gaulle'ün usta bir terzi gibi diktiği Beşinci Cumhuriyet elbisesinin artık lime lime olduğunu görebiliriz. Dahası Fransız gazeteci ve siyasi analist Alain Duhamel'in yorumuyla, Paris'teki gelişmeler sıradan bir siyasi kriz boyutunu aşarak, “rejim değişikliği ile flört” aşamasına ulaşmış durumda.