Bütün Savaşların Babası: Donald Trump
- Telegram
6'sı muharip güçlerini sahaya sürmüş olan 40'dan fazla ülkenin bir koalisyon çatısı altında Irak'ın karşısına dikilmesi üzerine Irak lideri Saddam Hüseyin, 1991'deki Körfez Savaşı'nı “Bütün Savaşların Anası” olarak nitelemiş ve medyanın da katkısıyla bu ifade çok popüler olmuştu. Saddam Hüseyin, kitle imha silahları sahibi olması da dahil olmak üzere kendisine ambargoları atlatarak silah sağlayan Avrupalı ve ABD'li dostlarının isimlerini açıklayamadan 2006 yılında alelacele alınan bir kararla hayat yolculuğunu ilmeğin ucunda tamamladı. ;
Eski Irak liderinin, Kuveyt'i işgal kararıyla başlattığı kaosu “Bütün Savaşların Anası” olarak nitelerken geleceği görüp görmediğini bilmek artık mümkün değil. Ancak 1991 itibarıyla ABD'nin Suudi Arabistan merkezli olarak bölgeye yaptığı askeri yığınak ile eli güçlenen ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı CENTCOM odaklı, adeta Beyaz Saray'dan bağımsız bir karar merciinin bölgede palazlanmasıyla Körfez Savaşı'nın pek çok yavru savaşları dünyaya geldi.
2004 yılında Filistin lideri Yaser Arafat'ın Batı Şeria'daki karargahında kuşatılarak adım adım ölüme gönderilmesi, Arap Baharı esintili Libya, Yemen, Suriye iç savaşları, el Kaide ve DEAŞ örgütleri ile terörizme “küresel” bir nitelik kazandırılması hep bu “annenin” evlatlarıydı. Ne var ki gerek el Kaide gerek DEAŞ gerekse Arap Baharı, İsrail'in Sykes-Picot Haritası'ndan 100 yıl sonra Ortadoğu, Kuzey Afrika ve İran Körfezi coğrafyasında sınırları yeniden şekillendirme hedefini gerçekleştirmekte yetersiz kaldı. Bölgede İkinci Dünya Savaşı'nın ardından ABD destekli olarak inşa edilen paradigmanının güncellenmesi işlemine 2023 yılının Ekim ayında, Hamas'ın Gazze Şeridi'nden çıkarak İsrail işgali altındaki Filistin topraklarına saldırması ile başlandı.
YENİ SINIR TANZİMİ İÇİN EVANJELİST HAÇLI SEFERİ
İsrail Başbakanı Netanyahu, Hamas saldırısını G-7 ülkelerinin de desteğiyle, varoluşsal tehditlerin kaynağı olarak gördüğü İran'ın vekil güçlerine karşı bir Evanjelist Haçlı Seferi başlatmanın fırsatı olarak gördü.
Gazze Şeridi, Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen topraklarında işgal, soykırım ve zorla yerinden etmeyi de içeren katliam süreci için gereken bahane bulunmuştu. 2024 yılında bölgeyi ateşe boğan İsrail saldırılarının rejim değişikliğini içerecek şekilde İran'a ulaşması ABD'de Demokrat Parti yönetimdeyken mümkün görünmemekteydi.
Her ne kadar Başkan Biden, hastane bombalayan Netanyahu'nun sırtını sıvazlamaktan ve kesintisiz askeri yardım köprüsü kurmaktan imtina etmese de neticede 2015 yılında İran'ın nükleer programının uluslararası denetim altında yürütülmesine yönelik anlaşmayı imzalayan yine Demokrat Partili bir başkandı. İsrail'in arzularını tatmin edecek boyutta bir kaos için “savaşların anasının” yanına bir de “savaşların babasının” bulunması gerekiyordu.
YAHUDİ LOBİLERİNİN DESTEĞİNİN HAKKINI VERDİLER
ABD'deki Yahudi lobileri henüz 2020 yılından itibaren yani ikinci seçimini kaybettiği andan itibaren Trump'ı yeniden başkanlık koltuğuna oturtmak için çalışmalara başlamıştı. Yahudi lobilerinin ABD yönetimlerine verdikleri desteği açık kaynaklardan takip eden “Track AIPAC” grubunun internet sitesine göre 2020-2024 yılları arasında yalnızca Trump'a Yahudi lobilerinin verdiği maddi destek 230 milyon doları geçti. Trump'ın Yardımcısı JD Vance'in senato üyeliği seçim kampanyası için akıl hocası ve İsrail destekçisi milyarder Peter Thiel'in tek başına sağladığı bağış 15 milyon dolar.
Trump'ın Birleşmiş Milletler temsilcisi olarak atadığı Büyükelçi Michael Waltz'un yalnızca AIPAC adlı lobi kuruluşundan aldığı destek 246 bin dolar. Trump'ın ekibi, seçim kampanyalarının finanse edilmesi karşılığında henüz ilk 6 ayda İsrail'i silahlandırma görevlerini hakkıyla yerine getirdiler.
Şubat ayından bu yana ABD'nin İsrail'e saldığı silah, mühimmat ve askeri malzemenin tutarı 14 milyar dolara ulaştı. Ve dikkat edecek olursak, Trump Ukrayna'ya yaptığı gibi ne bu paranın tahsilatından ne de tahsilat için İsrail'in herhangi bir yeraltı kaynağına çökmekten bahsetmiyor. Daha da trajikomik olan savaşları bitirme vaadiyle Beyaz Saray'da başkanlık koltuğuna oturan Trump'ın, görevinin her yeni ayında ya yeni bir savaşa dahil oluyor ya da süregiden ve sonuçlandıracağını iddia ettiği çatışmalara benzin boca ediyor.
Ekibiyle beraber stratejik düşünme yeteneğinden mahrum olduğunu her hamlesiyle belli eden Trump, 13 Haziran'da İsrail'in İran'a saldırmasına yeşil ışık yakarak, nükleer programına ilişkin müzakerelerde İsrail'i İran'a karşı bir sopa olarak kullanabileceğini zannetmişti. Aradan geçen 10 günde Trump artık tam anlamıyla İsrail'in oyuncağına dönüştü.
Netanyahu'ya direnemeyerek B-2 stratejik bombardıman uçaklarını sahaya süren ve GBU-57 mühimmatının ilk kez gerçek bir hedefe karşı kullanılmasını onaylayan Trump, kendisi tarafından “görsel şölen” olarak tarif edilen ancak ne askeri ne de diplomatik kazanım getirmeyen bir şovun başrolündeydi. Bu saldırı İran'ın nükleer programını ortadan kaldırdı mı? Bilmiyoruz.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın 31 Mayıs'taki raporuyla varlığı iddia edilen 408 kilogram zenginleştirilmiş uranyum imha edildi mi, ya da bu uranyum nerede? Onu da bilmiyoruz. Kontrolü kaybetmiş olan Trump'ın 24 Haziran itibarıyla ilan ettiği “ateşkesin” ömrü de şüpheli. İsrail'in bir sonraki raunda yapacağı saldırı için zaman kazanmak amacıyla kabul ettiği bu “mola”, kısa vadede yeni ve daha şiddetli bir çatışma dalgasını körüklemekten başka bir işe yaramayacaktır.
Trump, henüz başkanlığının ilk 6 ayında, fitillerinin ateşlenmesine katkıda bulunduğu çatışmaların yarattığı bataklıkta her geçen gün bir santim daha derine gömülüyor.
KAYNAK: Yeşil Giresun